Özgür Düşünce/Özgür Birey…

Özgür Düşünce/Özgür Birey…

Özgürlüğün toplumsal bir olgu olması, özgürlükten yoksun toplumsal koşullarda özgür düşünceye sahip olabilmemize engel değildir.

Toplumsal maddi koşullar ile bilinç arasında kurulan mekanik ilişki, ‘belirleyen ve ona bağlı belirlenen’ anlayışından kaynaklanıyor. Bu anlayış, bireysel farklılıkları ortadan kaldırdığı gibi bireyin önceden görme olanağını da yok sayar. Dahası, bireyin bilincini yaşanan maddi koşulların esiri/tutsağı yapar. Bu mekanik anlayışın vardığı nokta, edilgin, kaderci, koşulları zorlamayan ve gidişata müdahale edemeyen insan tipidir. Bu tip insanların ‘özgür birey’ olma olanağı olmadığı gibi özgür bireyi anlama olanağı da yoktur.

Özgür düşünceyi ve onunla bağlantılı olan özgür bireyi anlamamız için, maddi koşullar ile bilinç arasındaki ilişkiyi/etkiyi tek taraflı olmaktan kurtarmamız gerekiyor öncelikle. Bunun için de, tek taraflı mekanik ilişkinin sınırları dışına çıkmak ve diyalektiğin karşılıklı etki, aktif bilinç anlayışından yararlanmak gerekiyor.

Anlamlı kavramları anlamsızlaştırmanın ve işlevsiz kılmanın en kolay yolu söz konusu kavramları “moda”ya dönüştürmek, farklı farklı kesimlere kullandırtmak ve ayrı ayrı anlam yüklemelerle, algılamalarla herkese benimsetmektir.

Özellikle 12 Eylül sonrasında yoğunlaşmış bir biçimde hayata geçirilen depolitizasyon projesi, kurulu sistemler için en büyük tehdidi oluşturan özgür düşünceyi/özgür bireyi yok etmekle kalmadı, sisteme zarar vermeyecek olan kendi “özgür birey”ini de yarattı.

Yaşamda tutunamayanlar, bunalımı bir yaşam biçimi olarak benimseyenler, bir puta tapanlar, koşulsuz olarak tarikatlara boyun eğenler de kendilerini “özgür birey” olarak adlandırabiliyorsa, bu durum sistemin anlamsızlaştırma ve farklı algılamalar yaratma konusundaki başarısını gösteriyor ne yazık ki.

Sistem tarafından biçimlendirilen ve kendilerini “özgür” sanan bu insanların bir kısmında, hem düşünsel alanda hem de gerçek yaşamda toplumsal sorunlara kayıtsız kalmak; bir kısmında herhangi bir kutsala kayıtsız-şartsız itaat etmek; bir kısmında ise özgürlük adına diktatörleri yüceltmek göze çarpıyor.

Bu farklı “özgür bireyler”, farklı tanımlamaları hak ediyorlarsa da, gerçek anlamda özgür birey olmamaları ortak noktalarıdır.

Bu kesimler içinde özellikli bir yere sahip olan ve sayıları hayli fazla olan ‘kayıtsızlar’ daha çok göze çarpmaktadır.

“Ben özgürüm istediğimi yaparım” sözünü sıklıkla kullanan bu kesim, toplumsal koşullara biçimce/şeklen baş kaldırırken, koşulların değişimine değil devamına katkı sağladıklarını göremiyorlar. Sistemi (Devlet-PKK) rahatsız etmeyen ama yakın çevresiyle çatışma halinde olan ve toplumsal sorumluluklardan kaçan bu insanlara “özgür birey” dememiz mümkün değildir; Olsa olsa savrulmuş birey denilebilir.

Özgür bireyin tarihte oynadığı rolü dikkate alarak şu özelliklerini sayabiliriz:

Özgür birey, özgürce düşünebilen bireydir;

Özgürce düşünmek, kalıplardan sıyrılmayı gerektirir;

Kalıplardan sıyrılmak, egemen düşüncenin aşılmasıyla olanaklıdır;

Egemen düşünceyi aşmak için her türlü kutsallığın sorgulanması gerekiyor;

Kutsallıkları sorgulayabilmek, belli bir bilgi birikimine bağlıdır;

Bilgi ile özgür düşünce arasında zorunlu bir bağ vardır;

Özgür düşünce sorumluluk yükler insana;

Sorumluluk, toplumsal koşullara müdahil olmakla, başkaldırmakla yerine getirilebilir;

Müdahil olmak, yeni bir kutsal yaratmak için değil tüm kutsallardan kurtulmak için olmalı;

Kutsallardan kurtulmadıkça, ne özgür bireyden ne de toplumsal özgürlükten söz edilebilir…

Süleyman Akkoyun

Diğer Haberler