Kürt tarihinin en büyük katliamlarından olan Gelîye Zîlan katliamının üstünden 95 yıl geçti. 13 Temmuz 1930’da yaşanan katliam Kürtlerin hafızısında derin yer etti. Wan’ın (Van) Erdîş (Erciş) ilçesinin Geliyê Zîlan bölgesinde, 44 köy ateşe verilerek, binlerce insan katledilmişti. Katliamdan sağ kurtulanlar ise sürgüne gönderilerek alan insansızlaştırılmak istendi.
Biroyê Heskî Têlî’nin 1926’da Glîdax’da (Ağrı Dağı) başkaldırması sonrası Lübnan’da kurulan Xoybûn, 1929’da direnişe dahil oldu. Xoybûn, Berzenci Aşireti’ne mensup Seyid Resul’ü Geliyê Zîlan’a gönderdi. Seyid Resul, beraberindeki 400 kişilik grupla Erdîş’i kuşattı. Uzun süren çatışmalar neticesinde geri çekilebilen direnişçiler, İran’a geçti. Bunun üzerine Türk ordusu, Zîlan Vadisi’ni ablukaya aldı. Giriş ve çıkışları askerlerce tutulan Zîlan bölgesindeki 44 köy ateşe verildi. Köylerin ateşe verilmesinin ardından binlerce kişi, toplu bir şekilde makineli tüfeklerle taranıp katledildi. Köylülerin hayvanlarına ve diğer malvarlıklarına ise el konuldu. Cenazelerin altında sağ çıkan ya da kaçıp hayatını kurtaran köylüler, uzun süre kaçak yaşamak zorunda kaldı. Sağ kurtulan diğerleri de sürgün edildi. Katledilenlerin sayısı 15 bin olarak belirtilse de dönemin tanıkları ve kimi farklı kaynaklar, gerçek sayının 40 binden fazla olduğunu gösteriyor.
Türk gazeteleri: Geliye Zilan ağzına kadar ceset doldu
O dönem katliamı savunan iktidarın gazetesi Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930’da insanların cansız bedenini gösteren bir fotoğrafla şöyle müjdeledi: “Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.”
Katliamdan sağ kurtulan az sayıda tanıktan biri olan 107 yaşındaki Osman İleri, Erdîş’e bağlı Doluca (Exs) Mahallesi’nde yaşıyordu. Yaşından ötürü bazı olayları hatırlamakta güçlük çeken, ancak Zîlan’da yaşananlar hala hafızasında canlı olan İleri, katliama dair tanıklığını Kürt medyasına şöyle anlatmıştı: “Katliam esnasında Kaniya Pûçê yaylasındaydım. Çevredeki tüm köylerdeki insanları toplayıp Cebeli’de öldürdüler. Bekira bölgesindeki köylerde de insanları toplayıp Newale Fêde’nin oraya götürüp katlettiler. Kimse cenazeleri alamadı. Cenazeleri kurtlar, çakalalar yedi. Üst üste yığılan cenazelerin altında sağ kurtulanlar günlerce aç, susuz bir şekilde hayata tutunmaya çalıştı. Biz de kurtulduktan sonra Erdîş’e gitmeye çalıştık. Daha sonra Koçköprü köyüne giderek orada kaldık. Sürgün edilenler oldu. Farklı farklı illere gönderildiler. Yıllar sonra döndüğümüzde her yerin yıkılmış olduğunu gördük
Abdulbaki Çelebi katliam sırasında dört yaşındaydı: Üst üste cenazeleri gördüm
Katliam sırasında dört yaşında olan Abdülbaki Çelebi, 2010’da yaşadığı Diyadin’de Kürt basınına konuşmuştu. Askerler köye yaklaşmadan babasının kendisini ve annesi sakladığını, bu sayede hayata kaldığını söyleyen Çelebi, yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: “Babam beni ve annemi alarak kaçtık. Bonuzlu, Burhan, Kerx, Milk, Kunduk, Sarko, Gomik, Şorik, Milk bu köylülerin hepsini toplamışlardı. Esirlerin tamamını Milk’’e getirdiler. Biz Boynuzlu köyünün uzağında bir çukura sığınmıştık. Askerlerin eline geçmeyen, kaçan herkes oradaydı.” Silah sesleri gelmeye başladı. Daha sonra cenazelerin altından 100’’den fazla insan sağ çıkmıştı. Bazıları yaralıydı, bazıları da yara almamıştı”. “Köylümüz olan iki çocuk da cenazelerin altında çıkıp gelmişti. Bir de Rabia vardı, kucağında bebeğiyle kaçmıştı. Uyuduğunu sandığı bebeği ölmüştü.
Askerler gidince cenazeleri defnetmeye gitti babamlar. Giderken üst üste yığılan cesetleri gördüm. Daha o tablo gözümün önündedir. Hiçbir zaman unutmadım. Katliamdan sonra İrşad’a yerleştik. İnsanlar toplu katledildikten sonra da zülüm bitmedi. Kimse evine gelemiyordu, herkes dağlarda saklanıyordu.”
Mirze Akmaz katliam sırasında 8 yaşındaydı: Cenazelerin içinden çıktım
Katliam sırasında 8 yaşında olan Mirze Akmaz da 88 yaşındayken yaşadığı Erîş’te 2010’da Kürt medyasına konuşmuştu. Akmaz, şunları paylaşmıştı: ““Bütün köylüleri topladılar. Türk askerleri etrafımızı sardı. Bizi köprünün diğer tarafına geçirdiler ve Doğanci köyü ile birleştirdiler. Bizi Xeybi adasına getirip bir araya topladılar. Türk komutan Derviş’in komutuyla üzerimize kurşun yağdı. Kurşun sesleri feryat figan iç içeydi. Sesler kesilince silah sesleri de sustu.” Annem, babam ve kız kardeşim üzerime kapandığı için ölmedim. Sesler kesilince askerler cenazelerin içine girdi. Sağ kalanlara süngü ile vuruyorlardı. Bir kaç defa üst üste dolaştılar cenazelerin içinde. Sonra anne ve babamın koynundan çıktım. Elbiselerimden kan damlıyordu. Annem, babam, iki ablam, amcam, yengem ve 9 amca çocuğum katledidi. Sadece ben, ağabeyik ve kız kardeşim cesetlerin içinden çıktık.”
Ömer Kahraman katliam sırasında 11 yaşındaydı: 80 savaş uçağı vardı
Katliam sırasında 11 yaşında olan ve yaşanılanları kısmen hatırlayabilen Ömer Kahraman’da Kürt medyasına şunları söylemişti: “Dedem ve amcalarımla birlikte Kanîreş bölgesinde çobanlık yapıyordum. Amcalarım ve dedem yemek yerken uçaklar vurmay abaşladı. Ben kaçarak saklandım ama iki amcam ve dedem orada katledildi. Katliam günü yaklaşık 80 uçak vardı. Çok fazla acı gördük, çok çektik.”