Aydın; Bilgi birikimiyle, kavramsal düşünmesiyle ve sistemlere/tekçi yapılara karşı özgürlükçü tutumlarıyla bilinirler. Partiler üstü konumlarıyla her zaman siyasetçilerle aralarına bir mesafe koyan ve yönlendirilmeyi/yönetilmeyi asla kabul etmeyen aydınlar, gerçekleri kaygısızca dillendirirler; gücün veya siyasi bir yapının sözcülüğüne soyunmayan, aksine bundan özellikle kaçınan aydınlar, yaşadıkları toplumun varoluş sorunlarının sözcülüğünü yaparlar. Her koşulda toplumdan ve toplumsal özgürlüklerden yana olan aydınlar, bu tutumlarından dolayı sürekli devlet ve topluma yön veren siyasi partilerle karşı karşıya kalırlar. Bağımsız ve Bağlantısız kişilikleriyle aydınlar, siyasetin üzerinde bir nevi vicdan ve denetim işlevi görürler. Bu konumlarından dolayı aydınlar, politikacılar tarafından genelde dışlanırlar ve sevilmezler…
Türkiye’de ise “aydın”, evrensel aydın tanımı ve konumuna tam bir karşıtlık içeriyor. Devletin temel felsefesine dokunmadan, devletin çıkarlarını incelikli tarzda savunan ve bazı yüzeysel olumsuzlukları eleştirerek gerçek sorunların görülmesine/eleştirilmesine engel olan, soyut (Demokrasi/Eşitlik/Özgürlük v.s.) ve kulağa hoş gelen bazı kavramları dillendirenlere Türkiye’de “aydın” deniliyor. Bu “aydınlar”, devletten nemalanarak birer memur gibi iş görürken, gerçekte sayısı çok az olan aydınlar ise ya “hain” ilan edilir ya da sesi kısılarak etkili olması engellenir.
Türkiye’de geçerli “aydın” tipi olduğu gibi Kuzey Kürdistan’da da kabul görmüş durumda. Hatta biraz daha kabalaşmış hali ile. Neredeyse “okur-yazar” olan herkes kendisini “aydın” sanıyor. Güce tapan, güç karşısında ezilen ve kişiliğini güce teslim edenler en çok “aydın” sıfatını kullanıyor Kuzey Kürdistan’da…
Her ne kadar evrensel aydın tanımına uygun olmasalar da, Türkiye ve Kürdistan’da “demokrat, aydın, yazar, eleştirmen, siyaset bilimci, toplum bilimci, televizyon programcısı, panelist” ve benzer sıfatlara sahip olan insanlara “aydın” deniyor.
Bu değerlendirmede, aydın tanımını kullanırken, yukarıda anılanların tümünü kapsayan ve gerçek aydın ile pek ilişkisi olmayan bir anlamda kullandığımızı öncelikle belirtmek isteriz.
Marguerite Duras;
Politik değilseniz, entelektüel de olmazsınız der…
George Orwell;
Evrensel riyakârlık dönemlerinde hakikâti söylemek devrimci bir eylemdir der…
Noam Chomsky;
Gerçeği söylemek ve yalanları gözler önüne sermek, aydınların sorumluluğudur, gerçeği konuşmayan kişiye entelektüel denemez der…
Jean Paul Sartre;
Aydın, Hiçbir engel tanımadan, tehlike karşısında bile kendine bir sınır koymadan, koydurtmadan düşünmektir der…
Edward Said;
Aydın, hiçbir otorite karşısında boyun eğmeyen, her durumda insan özgürlüğünü savunan ve bu özgürlüğün yaşam bulması için durmadan çabalayan bir kimsedir der…
Demek ki her okumuşa aydın denmiyor/dememek gerekiyor…
O zaman;
Sırtını iktidar(lar)a dayayanların ve birilerini “dokunulmaz/Tanrı” kılanların bile kendisini “aydın” sandığı ve aydın tanımı yapmaya kalkıştığı bir toplumda aydın nedir sorusunu sormak ve tartışmak yararlı olur.
Mevcut aydın tanımlarından birini doğruluk ölçütü almak veya var olan tanımlamaları tartışmak yerine; aydın olmanın temel bazı özelliklerine, olmazsa olmazlarına vurgu yapmak daha sağlıklı bir yol olur.
Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’da eli kalem tutan ve kendisine “yazar” sıfatını yapıştıran çoğu insan kendini aydın sanıyor; bu kategoride yer alanlar içinde kendisini aydın olarak görmeyenler olsa da bu defa da toplumun büyük bir bölümü onları aydın sanıyor.
O zaman kime aydın diyebiliriz sorusu önem kazanır.
Aydın sadece doğruyu söyleyen değil, doğru olduğuna inandığı her şeyi tereddütsüz söyleyebilen kişidir. Birçok insanın aydınlara yüklediği yanlış anlamlardan biri, ‘aydının sadece doğruyu söylediği’dir…
Hiçbir insanın düşünceleri, söylemleri, tespit ve değerlendirmeleri tamamıyla doğru olamaz! Bu nedenle “aydınlar sadece doğruyu söyler” önermesi yanlıştır.
Aydın, doğru olduğuna inandığı şeyleri söyler. Bu doğruları dillendirirken de “kime dokunur, kim rahatsız olur” kaygısı taşımaz. Bu nedenlerden dolayı aydın birilerini aklamak veya korumak için çaba sarf etmez.
Aydının en önemli özelliklerinden birisi de, eleştiri ve sorgulama noktasında kendine sınır koymamasıdır…
Bu nedenle aydının “kutsalı”, “dokunulmazı” olmaz!
Çünkü “kutsalı”, “dokunulmazı” olanlar eleştiri ve sorgulama noktasında kendilerine sınır koymak zorundadırlar…
Aydın, iktidar(lar)la hesaplaşan kişidir!
Çünkü iktidar(lar) sorgulama ve eleştiri kültüründen rahatsızdırlar ve kendi iktidarlarını korumak için de bu kültürü yok etmeye çalışırlar…
İktidar(lar)la zorunlu bir hesaplaşma içinde olan aydın iktidar(lar)la organik bir bağ kurduğunda veya düşünsel olarak yakın olduğunda aydın olma vasfını yitirir.
Egemen güçlerden birine yaslanıp diğer egemen(ler)i eleştirmek aydın olmak için yeterli değildir. Bir güce yatırım yapıp kendisini güvenceye aldıktan sonra diğer bir güce saldırmak olsa olsa bir iktidarın sözcülüğünü yapmak olur…
Aydın, hiçbir güce dayanmadan güç odaklarıyla hesaplaşır ve kendisinin güvenliğini sağlayacak başka bir güç ile “güvenlik anlaşması” imzalamaz.
Aydın, bireysel yaşamını ve geleceğini garanti altına almaz ve belirsizliğe yelken açar. Çünkü risksiz, garantili bir yaşam tasarımı zorunlu olarak insanı sınırlar ve gerçekliği dillendirmede tereddüt yaşatır. Bu nedenle aydın ne devletin ne de bir başka gücün güvencesinde olamaz.
Aydın, bireysel kaygılarla hareket etmez ve yeni sıfat gerektiren ilişkiler kurmaz!
Kendisini aydın sanan veya toplum tarafından aydın olarak bilinen birçok insanın belirli bir güç odağıyla ilişkilendiği ve Milletvekili, Belediye Başkanı veya başka (özel getirisi olan) bir sıfatla ödüllendirildiği gerçeğine rağmen bu insanların aydın kategorisinde değerlendirilmesi aydınlara hakarettir.
Daha birçok özelliğini sayabileceğimiz gerçek aydının içinde yer aldığı kategoride yer almayı hak eden insan bulmak nerdeyse olanaksızdır; belki de Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da her şeyin bu kadar kirlenmesinin en önemli sebeplerinden biri de “aydınların” karanlığı temsil etmeleridir…
Not: Sayıları az da olsa, tekçiliğe, baskıya, sömürüye ilke düzeyinde karşı çıkmış aydınlar, aydın-cıklara yönelik eleştirimizin dışındadırlar…
Süleyman Akkoyun