22 Ağustos günü Süleymaniye’de korkunç görüntüler yaşandı.
O görüntüler yakın tarihte Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz askeri darbesini andırıyordu. Türkler sokaklarda kendi askerlerini tutukluyor, başlarını kesiyor, çıplak yerlerde yatırıyordu. Erdoğan ve muhalifleri arasında yaşanan rekabet ve iktidar çatışması silahlı hale bürünmüştü. İnsanlar kaçtı, hala tutuklu insanlar var, kayıp insanlar var. Birçok insan da susup teslim olmak zorunda kaldı. Türkiye karanlık bir dönem yaşadı.
Süleymaniye’de ki olaylar da yukarda sözünü ettiklerimizin küçük bir kopyasıdır. Tıpkı Erdoğan ve muhalifleri çatışmasında olduğu gibi İktidar çatışması silahlı hale gelmiştir, gizli pazarlıklar, gizli eller vardır, dış aktörlerden izinler alınmıştır. Ve ayrıca sonuçta Türkiye’deki karanlık süreç gibi olacaktır.
Bu çatışma bir dönüm noktasıdır. Daha çok tartışılır ve yıkıcı olumsuz etkileri de daha uzun zaman peyder pey açığa çıkar. Net konuşmak lazım Süleymaniye büyük bir kimlik yıkımı ve yeni bir kimlik yapım sürecindedir. Süleymaniye’yi yönetenler Süleymaniye’ye yeni bir kimlik kazandırmak istiyorlar. Süleymaniye’yi yeni bir yere çekmek istiyorlar.
Bafil Talabani’nin hastalıklı ruh hali ve tetikçisi Wahap Halepçeyi’nin hatta Lahor Cengi’nin özgürlükçü ve modern bir kimlik yaratacağını düşünmek saf dillik olur. Her yeni olan şey daha ileri değildir ve Süleymaniye’deki yeni yapılandırılmak istenen kimlikte modern ve daha çağdaş bir kimlik değildir. Esas olan burada Süleymaniye’yi aydınlanma ve kültürün merkezi olarak görenlerin Süleymaniyeli aydınların bu iki tarafın iktidar çatışması dışında kalan siyasetçilerin, aydınların ne yapacağıdır.
Kürdistan’da genelde aydın kavramı biraz sorunlu bir kavramdır. Kürdistan’da aydınların gündemi ve duruşu; kimin aydın olup olmadığı meselesi Kürtlerin çok tartışması gereken bir durumdur. Partilerin, paranın ve mevkinin çekiciliğinden kopamayıp, korku atmosferine teslim olarak yüzeysel, yazıp çizip birkaç teorik söz ezberleyerek aydın gibi davrananların pozisyonu ve negatif etkisi teşhir edilmek zorundadır. Özellikle de kendini Kürdistan aydınlanmasının merkezi olarak gören Süleymaniye’de aydınlar meselesi daha sorunludur.
Son 15 yıldı kendini Süleymaniyeli aydınlar olarak tanıtan jenerasyonun duruşu ne genel olarak Kürdistan’da ne Süleymaniye’de pozitif etkisi olmamıştır. Çünkü tavırsız, ezberci, kendi konfor alanını kaybetmekten korkan ve yamanmacı bir duruş vardır. Süleymaniyeli aydınlar bir çizgi sapması yaşamaktadır. Süleymaniye’de mafyavari siyasetçi tiplemesinin güçlenmesinde ve parti faşizminin etkili olmasında Süleymaniyeli aydınların bu tutumunun belirleyici rolü vardır. Derler ki “dost acı söyler”, bizde bir dost olarak söylüyoruz: Süleymaniyeli aydınlar sınıfta kalmıştır.
Neden mi? Çünkü:
Süleymaniyeli aydınlar Hewler ve Duhok’taki kültüre, aydınlara ve siyasete düşmanlık yapmanın aydın olmanın birinci şartı gibi gören büyük bir yanılgı yaşamaktadır. Bunun içinde Süleymaniye’de neler olup bitiyor, Süleymaniye’deki siyasi otoritenin duruşu nedir tartışması ve yorumu yapılmıyor. Salt Barzani ve KDP düşmanlığı üzerinden gündem belirlemektedirler. Ve bunu kendini ve Süleymaniye’yi korumanın esası olarak görmektedirler. Bu son çatışmada bile bazı Süleymaniyeli aydınların “susalım KDP’nin eline koz vermeyelim” dediğini duyuyoruz. Bir aydının şehrinde yaşanan faşizmi bu biçimde koruması hataların en büyüğüdür. Böyle olursa zaten sığınacakları bir YNK bile olmayacaktır.
Bunun için Süleymaniyeli aydınlar kibri, Hewler-Duhok düşmanlığı ve KDP karşıtlığı ile şehirlerini ele alamazlar.
Süleymaniyeli aydınların eksen kayması yaşamanın altında yatan bir diğer sorunda gündemlerinin manipüle olmasıdır. Bunda da PKK etkisini doğru okumak gerekiyor. PKK, 2014 yılından bu yana Süleymaniyeli aydınların içinde YNK’nin, İran’ın ve Bağdat’ın izni ile oldukça örgütlü bir çalışma yürütüyor. Avrupa’dan Süleymaniye gelen bazı kişilerin de desteği ile Süleymaniye’nin gündemi manipüle edilmiştir. Abdullah Öcalan’ın Kuzey Kürdistan’da hiçbir siyasi kazanıma yol açmamış ve kuzeyde eksen kaymasına götürmüş savunma adı altındaki görüşleri neredeyse yol göstericileri olmuştur. Demokratik konfederalizm, demokratik modernite gibi belirsiz ve muğlak görüşleri ileri bir şey gibi kabul edilmiştir. Oysa ki Güney Kürdistan’ın Öcalan’ın siyasi perspektifini kat be kat aşan Kürdistan Bölgesi gibi büyük bir kazanımı vardır. Gündemi bu kazanımı korumak ve demokratikleştirmek değil, demokratik konfederalizm gibi bir maceracı söylemin peşine takılanlar büyük bir hata yapmaktadır. Bu attan inip eşeği binmek gibi bir şeydir.
Son beş yıldır Süleymaniye’de PKK’nin gündem yaptığı biçimde “Erdoğan faşizmi” diye adlandırılan bir Türkiye düşmanlığı üzerinden siyasi gündem belirlendi. Türk devleti sömürgeci midir? Evet. Erdoğan demokratik midir? Hayır… Bunlar doğru.. Her Kürt her sömürgeciye tavır almalıdır. Türkiye’nin sömürgeci kimliğine tavır almalıdır. Ama yanı başında Süleymaniye’nin ruhun çalan, gerici İran devleti ve Şii Irak rejimine karşı hiç tavır almayıp Süleymaniye’den Türkiye’ye kafa tutmaya çalışmanın Süleymaniye’ye kazandırdığı bir şey yoktur. Bu sadece kendi pasifliğini gizlemektir. Burnunu ucundaki Kays Hazali ve Reyan Kildani gibi şahsiyetleri görmeyip Erdoğan’a söz söylemek kendini kandırmak ve tatmin etmektir.
İran’ın Kerkük’ü işgal ettiğini görmeyip Türk devleti Behdinan’ı işgal ediyor demek anlamsızdır. PKK’nin Kandil’de Casusan tepesi gibi yerleri Türk devletine teslim ettiğini görmeyip Behdinan’ı PKK koruyor demek kendini kandırmaktır.
Haşdi Şabi, İŞİD’in Şii versiyonudur. Süleymaniye ve siyasi otoritesi YNK Haşdi Şabi’nin stratejik ortağıdır. YNK, Kerkük’ü Haşdi Şabi ve İran-Irak devletine büyük bir komplo teslim etmiştir. Etmiştir. O zaman Süleymaniyeli aydınlar tavır almımış mıdır, hayır. Ama aydınlar yanı başındaki Kerkük için sesini etmeyip Erdoğan faşizmine tavır alıyor..
Duhok’ta tutuklanan Şirwan Şirvani gibi birkaç gerçekten (ne olduğu belli olmayan) kişiler tutuklanınca Behdinan tutukluları gibi büyük isimler takıp, Süleymaniye’de basın açıklaması yaparak kınayan METRO Senter yöneticileri ve aydınları bugün Lahor Cengi’nin TV’si ZOOM tv YNK komandoları tarafından talan edilince susmuştur. Bu mudur aydın olmak? Hayır değildir.
İşte bu yanlıştır. Her şey kendi kökü üzerinde büyür. Önce Süleymaniye’de parti faşizmine hayır diyeceksiniz, önce Süleymaniye’de mafya örgütü şehri yönetenlere hayır diyeceksiniz. Bunu yapmıyorsanız o meşhur kahvehanelerden diğer şehirlere, diğer Kurdistan parçalarına destek veremezsiniz. O kahvehanelerde oturup Behdinan halkına, Hewlerlilere ve KDP üyelerine “kole, aşiretçi” diyerek hiçbir yere varılmaz.
Aydınlar kendi tavırsızlıkları ve yanlış gündemleri nedeni ile Bafel Talabani’nin liderlik hırsını kabartmış, Wahap Halepçeyi gibi mafyayı Süleymaniye’nin en itibarlı insanı haline getirmiştir. Zararın neresinden dönülse kardır. Bundan sonra ya kişisel çıkarları, makamları ve konforlarını bir yana bırakıp köklü bir özeleştiri ve fedakarlık ile yanlışlara dur diyecekler ya da Süleymaniye’de kimliksizlik ve körlük dayatan siyasi yönetime tümden teslim olacaklar. Seçim ve kader Süleymaniyeli aydınlar ve siyasetçilerin elindedir. Bundan sonra gidişattan da onlar sorumludur.