PKK’nin  Rojavalı kadroları kendini Abdullah Öcalan’dan kurtara bilecek mi?

PKK’nin  Rojavalı kadroları kendini Abdullah Öcalan’dan kurtara bilecek mi?
  1. Bölüm: Rojava verdiği bedel kadar kazandı mı? Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin Rojava üzerindeki etkisi nelere yol açtı?

Rojava Kürdistan’ının 2011 yılında başlayan 14 yıllık serüveni devam ediyor. O tarihten sonra da Kürtler bir anlamda Rojava için seferber oldu. Dört parça Kürdistan’dan Kürtler can ve kan ile Rojava’nın Güney Kürdistan’dan sonra Kürtlerin ikinci kez ışığı görmesi için elinden geleni yaptı. Peki bunlar sonuç aldı mı? Rojava’daki pratiği başarılı sayabilir miyiz? Kürtler verdiği bedel kadar kazanım elde etti mi? Eğer kazanım elde etmediyse neden elde etmedi?

Bu soruların cevaplarını vermek için hem vicdanlı hem de objektif olmaya ihtiyaç var. Kürtler Rojava’da sadece Afrin’de 5000 şehit verdi. Genel olarak Rojava’da 15 bine yakın silahlı Kürt savaşçının hayatını kaybettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Ayrıca 8-9 bin arası sivil de hala kayıplar listesinde. En kaba hesapla ile bakıldığında büyük bir bedel var ama kazanımlar buna denk mi?

Bedel ve kazanım arasındaki makasın büyüklüğünde PKK’nin payı nedir?

Evet Rojava’da bir kazanım var fakat kazanımdan daha büyük can kaybı ve yıkım var. Bu kar ve zarar dengesi arasındaki makasın bu denli açık olmasını nedenleri arasında konjektürel sebepler, bölgesel dengeler de etkili. Fakat bundan daha önemlisi Arap Baharı sonrası baş gösteren Rojava için yeni bir yol imkanlarının Öcalan ve PKK tarafından gasp edilmesi oldu.

PKK ve Öcalan Rojava’yı kendi kaderini tayin eden, kendi çıkarları doğrultusunda ilişkilenen bir yapı durumda olmasını kabul etmediler.

Rojava’da süreç başladığı zaman PKK’nin gerilla savaşını artık dağda veremeyeceğinin tüm işaretleri görülüyordu. Gelişen İHA ve güdümlü lazerler PKK Kuzey Kürdistan’da darbe almaya başlamıştı. Siyasi süreçte kendini tekrar ediyordu. Yani PKK aslında tıkanmıştı ve kendi ömrünü uzatmak için Kuzey’e dayanmıştı. Bu tıkanmış ortamda Arap Baharı ve Rojava PKK için bir can simidi oldu.

 Rojava üzerinden sıçrama yapmak için tüm imkanlarını seferber etti.  Ve dört elle sarıldığı Rojava’da kendi iktidarına engel olan her kurumu, kişiyi yok etmekten hiç çekinmedi. Rojava’daki tüm muhalif partileri bitirdi, farklı görüşlerden insanlar öldürüldü.

PKK, Rojava’da önemli bir örgütsel sistem kurdu. Kuzeyli kadrolarını gizli birer kayyum gibi Rojava’ya atadı. Rojava’da kadrolar ile halk arasında zaten gerginlik vardı. Halk yenildi ve PKK kadrolarının iktidarını kabul etti. Fakat Rojavalı kadrolar ile diğer parçalardaki kadrolar arasındaki çatışma bitmedi. Günümüze değin sürüyor. Fakat PKK, Rojavalı kadroların PKK’den uzaklaşmasını engellemek için Kuzeyli PKK kadrolarının kilit noktalarda durmasını sağlıyor. Örneğin tüm mali işler PKK’nin Kuzey Kürdistanlı kadroları tarafından yürütülüyor.
PKK’nin Rojava’da sistemi bu denli sıkı tutmasının altında kendi kaderini Rojava’ya bağlaması vardı.

PKK, Rojava’yı kendini meşrulaştırmak ve rant sağlamak için kullandı. Avrupa’da Rojava üzerinden birçok diplomatik ve maddi imkan elde etti. Kandil bir yandan İran öte yandan Rojava’daki Batılı güçler üzerinden cephane vb olmak üzere imkân askeri imkan zamandı. Aynı zamanda Rojava’nın İran ekseninde tutarak Esad karşıtı olmasını engelleyerek kendisinin İran’ın bölge ajandasının bir parçası olması için de kullandı.

Uzaktan bakınca bu durum PKK herkesi kullandı, imkan yarattı gibi okunsa da gerçekte ise PKK’nin yapısal ve ideolojik duruşu nedeni ile Rojava üzerinden kazandıkları Kürdistan mücadelesine bir katkıya dönüşmedi. Tam tersine PKK, Rojava için “küçük olsun, benim olsun” diyerek küçülttü ve Rojava’nın Kürdistani siyasi ve idari kimliğini zayıflattı. Eğer bugün Rojava’da Kürdistani izler varsa bu PKK’ye rağmen olmuştur. PKK, Rojavayı Öcalan’ın Kürdistanliği zayıflatan “ekolojik- cinsiyet özgürlükçü” çizgi üzerine yapılandırdı.

Tüm bu siyasetin kronolojik yürütülüşü Rojava’yı kendi için siyaset yapamaz ve PKK’nin çıkarları doğrultusunda yürüten bir pozisyonda tuttu.

Bahçeli’nin Esad rejimi devrilmeden birkaç ay önce start verdiği İmralı’yı tekrar canlandırıp yeni bir “süreç başlaması” elbette ki yukarda sözünü ettiğimiz siyaset ile ilgilidir.  Yani özcesi Türk devleti, PKK üzerinden ehlileştirilen ve Kürdistani kimliği zayıflatılan Rojava’yı tümden ekarte etmek için Öcalan kartını devreye koydu.

Ve şimdi Öcalan’ın Rojava yönetimi ile görüştüğü ve karşılıklı mektuplar yazıldığı, hatta Öcalan’ın Rojava yönetimi ile telekonferanslar yaptığı yönünde ciddi ve yabana atılmayan kulis bilgileri var.

Pervin Buldan’ın PKK’nin Jin TV’sinde katıldığı programda Öcalan’ın “Rojava benim kırmızı çizgim” dediği yönünde bir sözde yoktur. O sözü Pervin Buldan değil sunucu söylemektedir. Tam tersine Öcalan Rojava’yı “İsrail’in Haşdi Şabi’si olmak” ile suçladığı yönünde elimizde belgeler var.

Öcalan 2 Mayıs tarihinde içinde Sabri Ok, İlham Ahmed, Rezmi Kartal ve Dilar Sıvas’ın olduğu bir gurup ile telekonferans görüşmesi yapıyor. ( İlginç bir bilgi de verelim görüşmede Öcalan, İlham Ahmed’in Kürtçe konuşmasını anlamayarak “Türkçeye çevrin anlamıyorum” diyor) İlham Ahmed kendisine mektubunu aldıklarını söylüyor.

Öcalan İlham Ahmed’de “Yeni dönemde devlet yoktur. Biz Suriye’nin demokratik birliğini savunacağız… Dış sınırlar ve gümrük devlet tarafından kontrol edilmelidir.” diyor. Ayrıca konuşmasının bir diğer bölümünde de “Devlete karşı devletçilik yapmayacağız. Sizin yaptığınız Ahmet Şara ile devleti beraber yönetme anlaşmasıdır. Benim söz ettiğim bu değil” diyerek Rojava’nın devlet yönetimine katılma istemlerine de karşı çıkıyor.

Ayrıca İlhan Ahmed ile konuşmasında ilginç bir bölüm var. “Öcalan söylediklerime karşı duran var mı?” dedikten sonra İlham Ahmed “karşı duran yok, ama Ahmet Şara ve Türkiye’nin yaklaşımına karşı kuşkular var” diyerek rahatsızlığı dile getiriyor. Öcalan özetle ona cevaben “Suriye’nin birliğini destekliyoruz, federalizm istemiyoruz, Ahmet Şara’da beni anlayacak” diyor. Öcalan’ın konuşması aslında bir anlamda “sizi de Ahmet Şara’yı da ben ve Türk devleti kontrol ediyoruz” demeye getiriyor. (İleri de bu belgeleri de yayınlarız).

Bu telekonferansta İlham Ahmed’in sözleri aslında bir anlamda Öcalan’ın Rojava görüşlerini utangaç biçimde ret ediyor.  Ve şimdi Rojava kritik bir aşamada ve kader belirleyen bir süreçten geçiyor. Öcalan’ın Rojava’yı “statükocu” çerçevede konumlandırmak istediği ve Kürt kimliğinin öne çıkmadığı, sınırların değişmediği bir sisteme entegre etmek istediği anlaşıyor. Önemli soru burada Rojava kadroları Abdullah Öcalan’ı aşabilecek mi?

Diğer Haberler