KÜRD İRADESİNİ “FORMÜLE İNDİRMEK”: BARRACK’IN DİPLOMASİK MATEMATİĞİ ÜZERİNE İSTİHBARİ NOTLAR

Tom Barrack’ın son açıklaması, Suriye politikasına dair “yüksek düzey diplomatik analiz” olarak sunuluyor; ancak dikkatle incelendiğinde karşımıza çıkan şey, politikadan ziyade kaba bir etno-jeopolitik matematik:
YPG = PKK → Kürt = Güvenlik Sorunu.
Bu denklem, bilimsel değildir; fakat belli ki uluslararası ilişkilerde geçerlilik için doğruluk değil, işe yararlılık ölçüt kabul edilmektedir. Zira formülün tek amacı, Kürd’ün iradesini herhangi bir sosyal kategoriden çıkarıp suç teorisine eklemlemektir.
Barrack’ın Suriye’ye dair “tek halk, tek ordu, tek devlet” güzellemesinin, bilimsel anlamı da nettir: Heterojen toplumlarda ulus-devletçilik, baskı tekeliyle yürütülen bir laboratuvar deneyidir. Kürtler hariç herkes üzerine uygulanabilir; çünkü Kürt varlığının tanınması, bu laboratuvarın en pahalı maddesidir.
Federalizmi “başarısızlık” olarak damgalaması da aynı zihinsel kimyaya işaret eder. Tarihsel analiz açıkça gösterir ki:
Federal yapılar değil, tekçi devletçilik,
Halkların kimlik talepleri değil, devletin kimlik dayatması,
Özyönetim modelleri değil, Merkeziyetçilik,
kriz ve iç savaş üretmiştir.
Tarih bunu söyler; Barrack ise tarihe kulak tıkayan bir jeopolitik nostaljist olarak davranır.
Üstelik ironik biçimde, Barrack’ın savunduğu “tekçi devlet modeli”, en çok da Suriye’nin mevcut çöküşünü kurumsallaştırmaya yarar. Aynı reçeteyi, Osmanlı’nın son yüzyılında, Irak’ın kuruluşunda, İran’ın modernleşme projelerinde ve Türkiye’de defalarca gördük: Hepsinde sonuç, merkez büyürken halkların yara içinde terk edilmesi oldu. Demek ki Barrack’ın reçetesi, bölgede barış üretmek için değil, sıkı yönetimli kaosu sürdürmek için önerilmektedir.
Bu noktada esas soru ortaya çıkmaktadır:
Kürtler, niçin hâlâ “devletleşme riski taşıyan” bir tehlike olarak görülüyor?
Bilimsel cevap basittir:
Çünkü Kürtlerin varlığı, jeopolitik simülasyonların dışına taşmaktadır. Kürtler, diplomatik müzakerelerin değil, toplumsal sürekliliğin bir sosyolojik verisidir. Devletlerin bilmediği şey, halkların yoğun bir tarihsel hafızaya sahip olduğudur. Bu hafıza, dış güçlerin lütuflarıyla değil, dış güçlerin hatalarıyla büyür.
Dolayısıyla Barrack’ın açıklamaları, “Uzman görüşü” değil; Kürdistan’ın her parçasında defalarca çökmüş bir paradigmanın kabusuyla konuşmasıdır. Bu kabus, Kürtleri korkutmak için değil; Kürt siyasal bilincinin büyüdüğünü itiraf etmek için vardır.
Bugünün gerçekliği şudur:
Kürt kimliği, artık inkârla yönetilecek ucuz bir jeopolitik değişken değildir.
Diplomatlar, Kürtleri formüle indirgedikçe, Kürtler formülleri bozan değişken haline gelmektedir.
Ve tarihin ironisi tam da burada gizlidir:
Barış masalarını Kürtleri yok sayarak kuranlar, o masanın üstünde kendi politikalarının otopsisini yapmaya mecbur kalacaklardır.




