6-7 Eylül 1955, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en organize toplumsal şiddet örneklerinden biridir ve Anadolu’nun gayrimüslimlerden arındırılması siyasetinin uzun soluklu bir devamı olarak değerlendirilebilir.
Bu süreç, Tanzimat’tan itibaren farklı biçimlerde uygulanan, gayrimüslimlerin kültürel ve demografik varlıklarını tasfiye etmeyi hedefleyen politikaların bir parçasıdır.
1915 Asur ve Ermeni Soykırımı, 1920’lerdeki Rum mübadelesi, 1934 Trakya Olayları, Varlık Vergisi ve Aşkale sürgünleri gibi adımların ardından 6-7 Eylül, neredeyse bir final operasyonu niteliği taşımaktadır.
Olaylar sırasında İstanbul’daki Rumlar, Asurlar, Ermeniler ve Yahudiler, dinsel kimlikleri nedeniyle değil, Türk olmayan unsurlar olarak varlıkları sebebiyle hedef alınmıştır. Bu yönüyle, 6-7 Eylül tamamen etnik bir karaktere sahiptir. Saldırılara uğrayan mekânlar sadece kiliseler değil; evler, işyerleri, mezarlıklar ve kültürel kurumlar da talan edilmiş, bu mekanlar aracılığıyla toplumun kolektif hafızasına yönelik sistematik bir silme ve yok etme hedeflenmiştir.
Olayların örgütsel boyutu, devletin doğrudan desteğiyle gerçekleştiğini göstermektedir. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı iddiası üzerinden kitleler seferber edilmiş, kışkırtıcı dil dini değil, tamamen milliyetçi ve ulusal bir çerçeveye dayandırılmıştır.
Demokrat Parti teşkilatının yönlendirdiği kalabalıklar, İstanbul’da Rum ve Ermeni mallarını yağmalamış; kadın ve kızlara yönelik sistematik tecavüz, ekonomik talan ve kültürel tahribat gerçekleştirilmiştir.
Resmî rakamlara göre yaklaşık 9.300, gayri resmi kaynaklara göre 27.000 civarında kadın ve kız bu olaylarda cinsel şiddete maruz kalmıştır. Bu durum, olayların rastgele bir toplumsal kargaşa değil, planlı ve hedeflenmiş bir saldırı olduğu’nu ortaya koyar.
6-7 Eylül sürecinde yaklaşık 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır ve 5.538 ev ile işyeri talan edilmiş, İstanbul’un demografik ve kültürel dokusu kalıcı biçimde değiştirilmiştir. Bu süreç, yalnızca bireysel şiddet değil, devlet destekli etnik mühendislik ve sistematik toplumsal tasfiye operasyonudur.
Niğde’de Kürtlere yönelik benzer saldırılar ve ekonomik talan, etnik temelli devlet politikalarının sürekliliği’ni ortaya koymaktadır.
6-7 Eylül olayları, İstanbul’un çok uluslu yapısının son kalıntılarını tasfiye eden, Anadolu’nun Türkleştirilmesi siyasetinin nihai perdesi olarak okunabilir. Bu olaylar, insanlık suçları, etnik temizlik ve toplumsal hafızanın silinmesi bağlamında incelenmeli; belgelenmesi ve akademik olarak analiz edilmesi, hem tarihsel farkındalığın artırılması hem de adaletin tesis edilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Olaylar, geçmişin karanlık bir sayfası olmanın ötesinde, günümüzde demokratik bilincin geliştirilmesi ve azınlıkların haklarının güvence altına alınması için de temel bir referans noktasıdır.
Kaynaklar
- Hüsamettin Turan, “6-7 Eylül 1955 ve Anadolu’nun Türkleştirilmesi”, 2023.
- Tempo, 1991. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu röportajı.
- Agos, “İHD’den 6-7 Eylül Açıklaması: Yalnızca Bir Devlet Operasyonu Mu?”, 2015. https://www.agos.com.tr