Dr. İsmail Beşikçi Olguların Peşinde Bir Ömür – Bilim, Mücadele ve Kürt Gerçeği

Bilimde doğrunun yegâne ölçütü olgulardır; ideolojiler, kişiler ya da ulusal gururlar değil. Bu ilkeyi hayatının pusulası yapan bir adam, Dr. İsmail Beşikçi.
1939 yılında Çorum’un İskilip ilçesinde, sıradan bir ailenin çocuğu olarak doğan Beşikçi, sosyolojiyi seçerek bilimin nesnel gerçekliğine sarıldı. Ama kaderi, onu “Kürt olgusu”yla yüzleştirdiğinde, o sıradan bir akademisyen olmaktan çıkıp, resmi ideolojinin demir yumruğuyla hesaplaşan bir sembol haline geldi. Ömrünün 17 yıl 3 ayını cezaevlerinde geçiren, 36 kitap ve binlerce makale yazan bu cesur bilim insanı, bugün 86 yaşında, Diyarbakır’da kendi hayatını anlatan “Bizim İsmail” belgeselinin gösteriminde beyin kanaması geçirerek yoğun bakıma alındı. Sağlık durumu ciddiyetini korurken, Kürt mileti ve dünya kamuoyu nefesini tutmuş, dualarını ve umutlarını ona adamış durumda.
Beşikçi’nin yolculuğu, 1962’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezuniyetiyle başlar. Çorum’da kısa bir memuriyetin ardından askerlik için Bitlis ve Hakkâri’ye, sonra Dersim’in Hozat ilçesine gider. 1964’te Erzurum Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde asistan olur. Doktora tezi, “Kışın Silvan Ovası’nda, Yazın Nemrut Yaylaları’nda Konaklayan Bir Göçebe Aşiretin Sosyal Organizasyonu”dur. Bu çalışma, 1969’da Doğu’da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti) adıyla kitaplaşır ve modernist bir bakışla göçebe Kurd aşiretlerini inceler – ulus-devletleşme önünde “engel” olarak gördüğü feodal yapıları sorun eder. Ama saha çalışmaları sırasında tanıştığı Kurd mileti, zihninde ufuklar açar. Artık Kürtleri “sorun” değil, varlığı inkar edilen bir millet olarak araştırır.
Dönüm noktası, 1969’da E Yayınları’ndan çıkan Doğu Anadolu’nun Düzeni: Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller olur. Kitabın genişletilmiş ikinci baskısı, 1970’te üniversiteden atılmasına yol açar. 1971’de Diyarbakır-Siirt Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından tutuklanır; dört yıla yakın cezaevinde kalır. Bu süreç, Bilimsel Yöntem/Üniversite Özerkliği ve Demokratik Toplum İlkeleri Açısından İsmail Beşikci Davası (Komal Yayınları) gibi eserlerle belgelenir.
Serbest kaldıktan sonra bile baskılar dinmez:
1979’da yeniden tutuklanır, 1987’ye kadar hapis yatar. 12 Eylül darbesi sonrası İsviçre Yazarlar Sendikası’na yazdığı mektup bile yeni dava getirir.
Beşikçi’nin eserleri, resmi ideolojiyle –özellikle Kemalizm’le– doğrudan hesaplaşmadır. Bilim Yöntemi (Komal, 1976), bilim-ideoloji ilişkisini bilimsel bir perspektiften ele alır. Ardından gelen 7 ciltlik Bilim Yöntemi: Türkiye’deki Uygulama serisi (Kürtlerin Mecburi İskanı, 1977; Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil Teorisi ve Kürt Sorunu, 1978; Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Tüzüğü (1927) ve Kürt Sorunu, 1979) olgusal verilerle resmi tezleri yerle bir eder. 1930’larda geliştirilen “Türk Tarih Tezi” ve “Güneş-Dil Teorisi”ni, siyasi hedefler için uydurulmuş araçlar olarak eleştirir. Bu çalışmalar ve onlarca brüşürle birlikte Komal yayinevinde yayinlanır.
Açık ve net bir şekilde bunları, ırkçı ve sömürgeci politikaları meşrulaştırmak için bilim kisvesi altında yaratılmış, otokton milletleri asimile etmek ve jenosit uygulamak amacıyla kullanılmıştır.
Beşikçi, kongre tutanakları, resmi belgeler ve tarihsel kaynaklarla bu “tez”lerin bilimden ne kadar uzak olduğunu gösterir; şüpheyi ve eleştiriyi bilimsel yöntemin temeli sayar.1990’lar ve sonrası, yoğun kovuşturmalarla geçer. Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi (Belge, 1990), Orgeneral Muğlalı Olayı Otuzüç Kurşun (Belge, 1991), Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mücadelesi 1915-1925 (Yurt Kitap-Yayın, 1992), Devletlerarası Sömürge Kürdistan (Alan, 1990) gibi kitaplar, Kürt coğrafyasının emperyalist paylaşımını ve devlet terörünü belgeler. Bilim-Resmi İdeoloji Devlet-Demokrasi ve Kürt Sorunu (Alan, 1990), Türkiye’de bilgi üretiminin ideolojik kontrolünü ifşa eder. Yurt Kitap-Yayın tarafından yeniden basılan eserleri, ikinci ve üçüncü davalara yol açar; yayıncılar Ayşe Zarakolu ve Ünsal Öztürk gibi isimler de hapis ve para cezaları alır. Beşikçi’nin bibliyografyası, 60’a yakın kitap ve binlerce makaleyle dolu bir hazine.
Bu eserlerin 32’si Türkiye’de toplatıldı, yasaklandı; Beşikçi’ye 100 yılı aşkın hapis ve milyarlarca lira para cezası verildi. Ama o, taviz vermedi: Kürdistan’ı dolaştı, arşivini cezaevlerinde biriktirdi, mahkeme salonlarını kürsüye çevirdi. Kürt milliyetçiliğini, dil ve kültürün korunmasını, ulusal birliği savundu; asimilasyona, tecride karşı dik durdu.
Uluslararası alanda PEN Onursal Üyesi, 2012 Uluslararası Hrant Dink Ödülü, 2013 Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktora’sı gibi onurlandırıldı. Ama asıl borcumuz, Kürt halkının bilincine kattığı gerçeklik. Beşikçi, “Kemalist resmi ideoloji”yi olgularla sorgulayarak, bilimsel bilgi üretiminin önündeki engelleri gösterdi. O, bir Türk sosyolog olarak Kürtlerin dostu oldu; “Mamoste Sarı Hoca” diye anıldı.Şimdi, Dicle Üniversitesi Yoğun Bakım Ünitesi’nde, bilinci açık ama hayati risk taşıyan bir mücadele veriyor.
X’te binlerce dua yağıyor: “Xwedê şîfa xêrê bide”, “Acil şifalar hocamıza”.
Bizler ona borçlu; bilim dünyası ona borçlu. Zira Beşikçi, olguların gücüyle karanlığı deldi. Hızlı iyileşmesini dileyerek, saygıyla eğiliyoruz: İsmail Beşikçi’ye dostlukla!