Kürtlerin Filistin Deneyiminden Çıkaracağı Tarihsel ve Stratejik Dersler

Kürtlerin Filistin Deneyiminden Çıkaracağı Tarihsel ve Stratejik Dersler

Kürt milleti, 20. yüzyıl boyunca Ortadoğu’nun en uzun soluklu ve en ağır bedeller ödeyen özgürlük hareketinin taşıyıcısı olmuştur. Ancak bu uzun tarih, yalnızca kahramanlıklarla değil; yanlış ittifaklar, duygusal dayanışmalar ve “mazlumlar arası dayanışma” adı altında yapılan stratejik hatalarla da örülüdür. Filistin meselesi bu bağlamda, Kürt ulusal hareketinin tarihinden çıkarılması gereken en belirgin derslerden biridir.

1960’lardan itibaren binlerce Kürt genç, Filistin kamplarında askeri ve ideolojik eğitim almış, İsrail’e karşı Arap gerilla örgütleriyle omuz omuza savaşmıştır. O dönemde Kürtler, “ortak düşmana karşı mazlum halkların dayanışması” söylemine inanmıştı. Fakat zaman içinde bu dayanışmanın, Kürtlerin kendi ulusal çıkarlarından çok, Arap milliyetçiliği ve İslamcı ideolojilerin çıkarına hizmet ettiği görüldü.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Yaser Arafat yönetimi, Kürtlerin özgürlük mücadelesine hiçbir zaman gerçek anlamda destek vermedi. Aksine, Saddam Hüseyin ve Hafız Esad gibi Kürt düşmanı rejimlerle aynı safta yer aldı. 1988 Enfal soykırımı sırasında, Filistinli milislerin Irak ordusuyla işbirliği yaptığına dair tanıklıklar mevcuttur. Aynı şekilde 1991 Kürt ayaklanmasında, Irak’ın kuzeyine gönderilen bazı Filistinli ve Lübnanlı Hizbullah unsurlarının, Kürt sivillere yönelik katliamlarda yer aldığı bilinmektedir.

Bu tarihsel örnekler, Kürtlerin “ümmet dayanışması” adı altında nasıl kullanılabildiğini açıkça göstermektedir. Arap dünyasında hiçbir rejim, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını tanımamış; aksine, Kürtlerin özgürlük taleplerini İsrail ve Batı karşıtı cepheleşmenin bir “fitnesi” olarak damgalamıştır.

Bugün Filistin meselesine “insani” düzeyde yaklaşmak elbette mümkündür; sivillerin öldürülmesi, hangi taraftan olursa olsun, insanlık dışıdır. Ancak bu insani bakış, Kürt milletinin politik çıkarlarıyla karıştırılmamalıdır. Çünkü Kürtlerin ulusal kurtuluş mücadelesi ile Arap-İslam dünyasının politik hesapları arasında tarihsel bir çelişki vardır.

Kürtler açısından çıkarılacak en önemli stratejik ders şudur: Ulusal mücadele duygusallıkla değil, çıkarla yönetilir. Kürtler artık “kardeş mazlum” söylemine değil, kendi ulusal çıkarına göre ittifak kurmayı öğrenmek zorundadır. Ortadoğu’nun hiçbir halkı, Kürtlerin fedakârlıklarını Kürdistan’ın özgürlüğü için geri ödememiştir. Dolayısıyla bundan sonra her ilişki, karşılıklı çıkar ve eşitlik temelinde kurulmalıdır.

Filistin davası, Arap milliyetçiliği ile İslamcı ideolojinin birleşiminden doğan bir hareket olarak Kürtler için örnek değil, ibretlik bir tecrübedir. Kürt milletinin hedefi, duygusal dayanışma değil, politik öz yeterlilik olmalıdır.

Kürdistan’ın geleceği, ne İsrail’in ne Filistin’in, ne İran’ın ne de Türkiye’nin projelerinde değil; Kürtlerin kendi tarihinden, kendi coğrafyasından ve kendi aklından doğacak ulusal stratejide yatmaktadır.

Diğer Haberler