Duhok Forumu ve Kürt Diplomasisinde Meşrulaştırma Süreci

Duhok’ta gerçekleşen “Ortadoğu Barış ve Güvenlik Forumu”, Kürt diplomasisinin uzun yıllardır nadiren gördüğü ölçekte bir meşrulaştırma hamlesi olarak değerlendirilebilir. Neçîrvan Barzanî’nin Mazlûm Abdi’yi açık biçimde kabul etmesi, sadece iki liderin görüşmesi değil, Suriye Kürdistanı ile Güney Kürdistan arasındaki siyasi mesafenin sembolik olarak kapatılması anlamına gelmektedir. Bu adım, Rojava’nın uluslararası konumunu güçlendirirken, Kürt milletinin ortak taleplerinin görünürleşmesine de hizmet etmektedir. Türkiye, Suriye rejimi ve bölgesel aktörler açısından bu buluşma, Kürtlerin kendi aralarında yeni bir diplomatik dil inşa ettiğini gösteren güçlü bir mesajdır.
Bu çerçevede forumun yarattığı meşruiyet atmosferi, Kürt diplomasisi açısından önemli bir eşik niteliği taşımaktadır. Ancak bunu belirtmek kadar, sahadaki olumlu tabloya eşlik eden yapısal eksiklikleri vurgulamak da gerekmektedir. MEPS’in açılışında Güneyli yöneticilerin yaptığı konuşmalar özellikle Başbakan Mesrur Barzanî’nin “Kürtlerin birbirine yakınlaşması” ve “farklı bölgelerden gelen Kürt temsilcilerinin karşılanması” vurgusu ulusal birlik retoriği açısından dikkat çekiciydi. Barzanî’nin, ENKS liderleri ve HSD temsilcilerinin katılımını memnuniyetle karşıladığını ifade etmesi, Güney ile Rojava arasında yeni bir diyalog ikliminin oluştuğunu göstermektedir.
Ne var ki tüm bu olumlu söylemlere karşın şu soru kendisini dayatmaktadır:
Madem farklı parçalardan Kürt temsilcilerinin karşılandığı söyleniyor, o hâlde Kuzey (Bakur) ve Doğu (Rojhelat) Kürtlerinin temsilcileri nerede?
Kuzeyli milliyetçi hareketlerin (PWK, PSK, PDK-Bakur, HAK-PAR ve diğer parti ve örgütlerin) yokluğu, hem sembolik hem siyasal açıdan ciddi bir boşluktur. Aynı şekilde Rojhelat Kürdistanı’ndan PDK-İ, PAK ve diğer aktörlerin davet edilmemiş olması, forumun ulusal temsil kapasitesini zayıflatmaktadır. Bu yokluk, bazı çevrelerde şu soruların dile getirilmesine neden olmaktadır:
Kuzey ve Doğu Kürtleri neden bu denklemde yer almamaktadır?
Güney yönetimi, Ankara ve Tahran’ın tepkilerini gözettiği için mi bu aktörleri davet etmekten kaçınmaktadır?
Cengiz Çandar veya Ahmet Davutoğlu gibi Kürt inkarcılığıyla bilinen figürler davet edilirken, Kürt partilerinin temsilcilerinin yok sayılması nasıl açıklanabilir?
Bu durum, “Güneyli kardeşlerin yaptığı güzel ama eksik bir iş” olarak değerlendirilmekte; zira Kürt milletinin dört parçası arasındaki siyasal eşitlik ve temsiliyet, ulusal diplomasi açısından vazgeçilmez önemdedir. Bakur ve Rojhelat Kürtleri 40 milyonun üzerindeki nüfuslarıyla, yalnızca Güney ve Rojava’nın değil, tüm Kürt milletinin ayrılmaz parçasıdır. Onların yokluğu, ulusal fotoğrafın tamamlanmasını engelleyen temel eksikliklerden biridir.
Duhok’ta ortaya çıkan tablo, yalnızca son dönemin değil, uzun yıllara yayılan siyasal olgunlaşmanın ve Kürt milli aklının sahadaki ve teorik hat üzerindeki ısrarının bir ürünüdür. Barış süreçleri, diyalog girişimleri ve uluslararası meşruiyet arayışlarının birikimi, hem Kürdistan’ın güneyinde hem de diasporada kendisini görünür biçimde hissettirmektedir. Artık “Kürtler sahada kazanıp masada kaybediyor” yönündeki klasik tez geçerliliğini yitirmiştir; siyasi temsil, diplomasi, müzakere kapasitesi ve uluslararası tanınırlık saha kadar belirleyici bir hale gelmiştir. Kürtler, adil bir sandığın kurulduğu her yerde toplumsal meşruiyetlerini başarıyla siyasi zemine taşımış, bu durum Irak Federal Kürdistan Bölgesi’nde ve diasporadaki seçimlerde defalarca kanıtlanmıştır.
Güney Kürdistan’da son dönemde ortaya çıkan birlik fotoğrafı, ulusal hedeflere ulaşmada iç uyum ve ortak stratejinin belirleyici olduğunu göstermektedir. Forum, hem bölgesel aktörlere hem de uluslararası topluma, Kürt milletinin kendi geleceğini tayin etme konusunda içeriden gelen bir konsensüse sahip olduğunu göstermektedir. Bu irade, bölgesel kaos ortamında bile sürdürülebilir bir siyasal akıl inşa edebilme kapasitesine işaret etmektedir. Sahadaki askeri ve toplumsal kazanımlar ile masadaki diplomasi ve meşruiyet süreçlerinin ortak ürünü olarak ortaya çıkan tablo, Kürtlerin artık yalnızca direnen değil, aynı zamanda kurucu, müzakere eden ve geleceğini planlayan bir siyasi özne olduğunu göstermektedir.
Ancak bu sürecin ulusal ölçekte tam anlamıyla kazanıma dönüşmesi, Rojhelat Kürdistanı aktörlerinin ve Kuzey’deki milliyetçi partilerin görünürlüğünün sağlanması ve ortak temsiliyetin tesis edilmesine bağlıdır. Bu eksiklik giderilmediği sürece, ulusal diplomasi fotoğrafı hâlâ parçalı kalacak ve Kürt milletinin tüm coğrafi parçalarının temsil edildiği bir bütünlük sağlanamayacaktır.




