Türk Devleti ve A. Öcalan’ın PKK’si!

Türk Devleti ve A. Öcalan’ın PKK’si!

Abdullah Öcalan tarafından 1978 yılında kurulan ve liderliği tartışmasız olan Kürdistan İşçi Partisi (PKK), kuruluşunun ilk döneminde Kurdlerin “hak ve özgürlük mücadelesi verdiği” iddiasını savunmuştur. Ancak, özellikle Öcalan’ın 1999 yılında Türkiye’ye geldikten sonra, örgütün ideolojik ve stratejik söylemlerinde köklü değişimler yaşandığı iddia edilmektedir.

Oysa, Öcalan’ın yakalanmadan önceki tutumu, açıklamaları, kadrolarına karşı yaklaşımı ve kurduğu ilişkiler incelendiğinde; onun Türk devletiyle iş birliği yaptığı ve PKK sistemini devletle birlikte oluşturduğu açıkça görülmektedir. İddia edildiği gibi Öcalan bir operasyonla Türkiye’ye getirilmemiş; aksine, kendi isteğiyle Türkiye’ye dönmüş ve bu süreç bir operasyon süsüyle kamuoyuna sunulmuştur. Dönemin PKK basınına ve televizyon yayınlarına bakıldığında, Öcalan’ın İtalya’da bulunduğu sırada hem avukatına hem de televizyonda sarf ettiği şu cümle dikkat çeker: “Ben Türkiye’ye gideceğim ve bu işi Ankara’da halledeceğim.”

Ben bu makalede, Öcalan’ın, PKK’nin 12. Kongresi’nde dile getirdiği söylemlerin niteliğini, amacını, Türk devletiyle ilişkilerindeki açık tutumunu ve Kurdlerin geleceğine etkilerini değerlendireceğim.

  1. Öcalan’ın söylemlerinin Kurdlerin asimilasyonu ve Türk devletinin bölgesel stratejileriyle uyumu gibi tartışmalı boyutları, net bir çerçevede analiz edilecektir.
  2. Öcalan’ın 12. PKK Kongresi’ne yönelik direktiflerini, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) binasından telefonla ilettiği iddiası ciddi bir tartışma konusudur. Bu tartışma birbütün PKK’yi ve 40 yıllık tarihini neşter altına almaktadır.

Bu durum, Öcalan’ın 25 yıldır cezaevinde tecrit altında olup olmadığının, fiziksel ve siyasi özerkliğinin sorgulanmasını gerektirir ve “önderlik” konumunu ciddi şekilde tartışmaya açar. Öcalan’ın “Devlet denetiminde bu toplantımızla programını hazırlıyoruz” ifadesi, PKK’nın stratejik karar alma süreçlerinde Türk devletinin doğrudan veya dolaylı etkisinin olduğunu göstermektedir. Bu, örgütün bağımsız bir aktör olarak hareket etme kapasitesine dair soru işaretlerini net bilgilere dönüştürmektedir.

  1. Öcalan’ın “demokratik toplum” inşa etme çabası içinde olduğunu belirtmesi, kulağa hoş gelse de bu söylemin Türk devletinin asimilasyonist politikalarıyla uyumlu bir çerçevede yorumlanması gerekir. Özellikle “savaş ve ayrılıkçı çatışma sürecinden barış ve demokratik bütünleşme” ye geçiş vurgusu, Kurd Milleti’nin taleplerinin bağımsız bir devlet ya da özerklik yerine, Türk devletiyle entegrasyon ekseninde yeniden tanımlandığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu söylemler, Öcalan’ın “yeni paradigma” olarak adlandırdığı yaklaşımın, Kurdlerin milli kimliğini koruma mücadelesini zayıflatabileceği ve Türk devletinin bölgesel hegemonyasını pekiştirme amacına hizmet ettiği gerçeğini tartışmasız göstermektedir.
  2. Öcalan’ın “Türkiye Cumhuriyeti ile özellikle Irak, İran ve Suriye devletleri içinde benzer süreçler devreye girecektir” ifadesi, bu stratejinin yalnızca Kuzey Kürdistan Kurdleriyle sınırlı olmadığını, dört parça Kürdistan coğrafyasını kapsayan bir entegrasyon projesini hedeflediğini göstermektedir. Bu, Kurdlerin milli kimlik, özerklik, federasyon ve devlet taleplerinin, Türk devletinin bölgesel çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi anlamına gelir.
  3. Öcalan’ın “ulus-devletçilik dilini terk ediyoruz” söylemi, modernist ulus-devlet modeline karşı bir eleştiri gibi sunulsa da pratikte Kurdlerin milli taleplerini marjinalleştirdiği ve Türk devletinin asimilasyon politikalarına hizmet ettiği açıktır. Ulus-devlet modelinin terk edilmesi, Kurdlerin kendi siyasi ve kültürel kaderini tayin etme hakkından vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Bu, Kurd milletinin dört işgalci devletin gölgesinde eriyip gitmesini hedeflediği tartışmasız bir gerçektir. Bu durum, Kurdlerin Türk devletiyle “bütünleşme” adı altında eritilmesini önermektedir.
  4. Öcalan’ın, “Türkiye’nin inisiyatifinde olması hem aklın gereği hem gerçekliğin ifadesi” ifadesi, Türk devletinin liderliğini meşrulaştıran bir talep olarak kayda geçmektedir. Bu, Kurd milletinin bağımsız bir irade olmaktan ziyade, Türk devletinin bölgedeki stratejik çıkarlarına tabi bir piyon konumuna indirgendiğini göstermektedir.
  5. Öcalan’ın liderliğinde geliştirilen “demokratik konfederalizm” modeli, teorik olarak bölgede Kurdlerin devletleşmesini engellemeyi hedeflemektedir. Bu model, 60 milyona aşkın bir milletin devletleşme, siyasi, kültürel ve sosyal haklarını korumayı bir yana bırakarak; asimilasyon süreçlerini hızlandırarak Türkleştirmeyi esas almaktadır.

    6.Özellikle Öcalan’ın Türk devletiyle iş birliği yaptığına dair gerçekler ve PKK’nın yönetici kadrolarının bu programı kayıtsız şartsız kabullenmesi, “önderlik” kavramının boş bir söylem olmadığını, A. Öcalan’ın örgütte her şey olduğunu ve onun dışında kimsenin iradesinin bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Öcalan’ın Türk devletiyle birlikte Kurd milletine dayattığı “yeni paradigma”, Kurdleri belirsiz bir geleceğe ve köleliğe mahkûm ederek Türkleşmesini öngörmektedir.

Abdullah Öcalan’ın 12. PKK Kongresi’nde dile getirdiği söylemler, örgütün ideolojik ve stratejik olarak tamamen A. Öcalan’ın denetiminde olduğunu göstermektedir.

Ayrıca, “25 yıldır zindanda, tecrit altında olduğu” iddiasını da yalanlamaktadır. PKK’nin son 25 yıllık teorik çerçevesi ve hedef aldığı Kurd güçleri dikkate alındığında, bunların tamamen Öcalan tarafından yönlendirildiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Cezaevinde tutsak olan birinin dağdaki “özgürlük mücadelesi” verdiği iddia edilen gerillaya hâkimiyeti, yön vermesi ve karar dayatması başka nasıl açıklanabilir?

  1. Öcalan hem PKK’nin Öcalan hem karar Öcalan hem kasası hem de sahibi olarak, yıllardır Türk devletiyle birlikte Kurd milletinin canını yaktığı gerçeğini ortaya koymaktadır.
  2. Öcalan’ın Türk devletinin inisiyatifini “aklın gereği” ve “gerçekliğin ifadesi” olarak nitelendirmesi, Kurd milletinin bağımsızlığını ve varlığını sorgulatan bir söylemdir.

PKK konsepti, Kürtlerin asimilasyon ve kimlik kaybını hedefleyen bir yapıdır. A. Öcalan’ın söylemleri ve PKK’nın konumu, Kurdlerin geleceği açısından ciddi ve tehlikeli işaretler taşımaktadır.

Bu bağlamda, Kürdistan kurtuluş mücadelesinin tarihsel misyonunu yeniden canlandırmak ve millet olmanın iradesini merkeze alan bir düşünce ve mücadele anlayışını güçlendirmek, önümüzdeki dönemde kritik bir önem taşımaktadır.

Diğer Haberler