Bir Kurd kızının gözyaşları ve anlattıkları!

Bugün, gül yüzlü sevgili kızımızın yüzündeki umut ve aşk değil, hüzün ve gözyaşı vardı!
Nice umutlarla Kurdistan dağlarına çıkan evlatlarımız, kırık yürekleri ve parçalanmış umutları ile silahlarını ve kemerlerini çözüp yakmak için kazana bırakıyordu.
41 yıl boyunca, bu dağlarda ne oldu?
Ne geldi, bu gencecik kızlarımız ve evlatlarımızın başına? Çıplak cesetleri panzerlerin arkasına bağlandı. Meydanlarda barbarca çıplak vücutları teşhir edildi.
Kaç zemheri gördüler, kaç çiğ, sel ve afet?
Ne için gittiler o dağlara ve neden bugün (11.07.2025) silahlar ateşe veriliyor?
Ateşe verilen silahlar mı, yoksa çocuklarımızın umutları mı?
PKK, Kurd milletinin geleceğinin önüne kurulmuş bir Türk devlet pususuydu. Bu pusuya düşen herkes ya herkes ya sakat herkes ya umutları herkes ya da ömrünü zindanlarda geçirdi.
İşkence gören, ölüm oruçlarında umudu canlı tutmaya çalışanlar ve Türk karargahlarında tecavüze uğrayanların uzun uzun hikayeleri var! Birgün biz tek tek bu hikayeleri de ihaneti yargılamak için yazacağız.
Bir de yakılan köyler, kurşuna dizilen kadınlı-çocuklu korucu aileler, boşaltılan köyler, yasaklanan yaylalar ve Türk metropollerinde başlarına gelmedik şey kalmamış 12 milyonluk bir Kurd göç kitlesi!
Mafyanın ve Türk barbar devletinin tezgahına düşüp, kirli işlerini yapmak zorunda kalan bu kurbanlar; Türk ırkçı saldırıları sonucu, ötekileştirildiler. Bu Kurd sürgünleri, Türk devlet destekli barbar çeteler tarafından yer yer toplu saldırılarla sindirilmeye çalışılan kurbanlara dönüştüler.
Kurdler, bu 41 yıllık bilanço çok büyük:
100 binin üzerinde ölü.
100 yıllık biriken Kurd direnme dinamiklerinin yok edilmesi.
Yakılan ve boşaltılan Kurdistan kırsalı ile birlikte, Kurd dili ve kültürünün kuruma alanları boşaltıldı ve Kurd milleti asimilasyonun pençesine teslim edildi. Devlet ve Öcalan birlikte kurdukları işbirlikçi legal partiler desteğiyle asimilasyon hızlandırıldı. Kurdlere, Türkiyelileşme ve Türkleştirme dayatıldı.
Gelecekleri karartılan Kurtlere, ya dağ Kurdlere ya zindan ya da göç yolu gösterildi. Diğer seçenek ise; Kurd milletine dayatılan, “ya bizimle çalışacaksın ya da PKK ile” şeklindeki devlet-PKK dayatması gerçeğiydi!
Bu süreçte köylerin yakılması ile birlikte; Kurdistan şehir varoşlarına yığılan insanlarımız kin ve nefretı ürünü olarak “savaşın çocukları” çıktı ortaya. Bu çocuklar, JİTEM, Özel Harb Dairesi ve PKK dayatması altında büyüdüler. Cinayetlerin, kayıpların ve infazların olağan iş haline geldiği 1990-1999 yıllarında büyüdüler. Bu dönemde Kurd şehirlerinde korku ve kin birbirini kovalıyordu.
Bu 9 yıllık sürede tam 17 bin küsür Kurd katledildi, kaçılıp kaybedildi, çoğunun mezarı bile yok.
Bu gençler, sürekli polisle taşlı, molotofla çatışan gençlerdi. Ne devlet ne de PKK bu “savaşın çocukları, taş atan çocukları” denetleyemiyordu. Türk kitle mühendisleri bu çocuklardan rahatsızdı.
Devlet ve PKK bu çocuklara da tezgâh kurdu:
Tek tek, sırayla Kurd il ve kasabalarında hedekler kazıldı. Devlet ve PKK birlikte bu hendeklere silah taşıdı ve bu çocukları silahlı “hendek savaşı”na soktu. O mahale ve kasabalarda yaşayan Kurdlerin evleri başlarına yıkıldı, göç ettiril ve o çocuklar, o hendeklerde vahşice katledildiler. Günlerce mahzenlerde çığlıklarına tanık olduk, cesetler günlerce sokaklarda kaldı, buzdolaplarında kokmasın diye saklandı. Türk barbar ordusu, genç gelinlerimizi ve kızlarımızı mahzenlere indirdi, mahremlerine el attı. Bu barbarlığın mimarı PKK-HDP ve Türk devleti, pişkin pişkin bugünleri Kurdlerin hafızalarından silinmesini esas aldı. Böyle bir katliam olmamış gibi, failleri devletle birlikte kendileri değilmiş gibi unutturdular.
Şimdi, teslimiyet süreci başlıyor; isim koyuyorlar ona. Kimi “terörsüz Türkiye” kimisi “barış süreci” kimisi “Barış ve Demokratik Toplum” süreci isimlerini koyarak; Kurdleri aldatmanın ikinci perdesini aralamaya çalışıyorlar. Sonuçta Kurd milletini manipüle etme yolu bütün hızı ile sürüyor.
“Silahların yakılması”, gözyaşlarına boğulan genç bir Kurd kızımızın silah yakma sahnesi ve pişkin pişkin Kurd miletini yeni bir ihanetin pençesine atma hazırlığı yapan KCK eş başkanı Besê Hozat’ (Hülya Onan) ın manipülasyonları.
Abdullah Öcalan, Besê Hozat ve diğer işbirlikçiler; söylediklerinizin hiçbir kıymeti harbiyesi yok! Çünkü siz ihanetin yolunu seçmişsiniz.
Türk Özel Harp Dairesi’nden A. Öcalan’ın mesai arkadaşı olan ve onlarca kez Beka’da Öcalan Akademisi’ne keşif yapan Doğu Perinçek, Yalçın Küçük ve Mihri Belli, Mahir Sayan ve diğerleri vardı. İşte bunlardan biri olan Doğu Perinçek, yeni süreci, amaçları ve bundan sonraki süreci çok net iki cümleyle özetliyor! Onun dillendirdikleri, Türk devletinin gerçek amaçlarıdır.
Şunu söylüyor Doğu Perinçek:
“O silahlar Türkiye’ye gerekli, silahları bırakan vatandaşlarımız da Türkiye’mize gerekli”(!)
Neden o adamlar ve o silahlar Türkiye’ye gerekli? Spikere, bu sorunun cevabını da yine kendisi veriyor:
“O silahları silah arkadaşı olarak birlikte kullanacağımız sürece giriyoruz” (!)
Evet, “birlikte kullanacağımız sürece giriyoruz” (!)
Doğu Perinçek’in bu konuşmasını onaylayan başka biri de “silahları yakma” anında “tarihi konuşma” yapan KCK eş Başkanı Besê Hozat’tır. Bakın ne diyor:
“Biz sadece dağdan inmekle yetinmek istemiyoruz. Amed’de, Ankara’da, İstanbul’da demokratik siyasetin öncüleri olmak istiyoruz”
Şimdi “süreç” dedikleri tezgâh net değil mi? Yarın, öbür gün Kurdistan devleti talebiyle alanlara inen Kurdlere karşı kim, nasıl, hangi silahtarlarla ve kimlerle birlikte “demokratik Türkiye” korucusu olacaklar? Bu sorunun da cevabı çok net görünüyor.




