11 Temmuz günü 30 gerilla silahlarını ateşe verdi. Ben kendim de eski bir gerillayım. Tam 20 yıl boyunca o yakılan silahlarından taşıdım. Ve gerillalar o mağaradan aşağı indiği zaman benim de gözlerimin önünde yaşadıklarımız, acılar ve şimdi anlatsak kimsenin inanmayacağı anılar geçiyordu.
Gözüm tanıdık birilerini aradı. Maalesef ki birkaç kişi dışında hiç kimse yoktu. Zaten olamazdı. Çünkü benim yol arkadaşlığı yaptığım aynı mevzilerde savaştığım insanlardan ancak bir elin parmak sayısı kadar insan kalmıştı.
Benim bu mektubum toprağa gömdüğümüz, bir çoğumun mezarını bile bilmediğimiz, hatta birçoğunun akıbetinin bile bilinmediği bir kuşağın adına yazılmıştır. Bu mektup 41 yıllık savaşta bedel ödemiş ve darmadağın olmuş aileler adına yazılmıştır. 41 yıllık bir savaş biterken bu halkın, bu savaşın içindeki insanların “haklarını-emeklerini- acılarını” muhasebesini yapmaya ihtiyacı vardı. Bu mektubum da bunun için yazılmıştır. Bu mektup, yaşadığımız acıları ve emekleri kime helal edip kime etmediğimizi söylemek için yazılmıştır.
Ben hakkımı Kürdistan halkına, silah arkadaşlığı yaptığım insanlara, bu yolda can verenlere ve yüreğinde hala “Kürdistan’a inanlara” helal ediyorum. Fakat Kürdistan için girdiğimiz yolun yönünü “Türkiye’nin büyümesine, Misakı Milli sınırlarının korunmasına” çevirenlere, Kürt milletini millet olmaktan çıkarıp, Kürtlerin kendini yönetme hakkını Ankara’ya teslim edenlere helal etmiyorum. Yani hakkımı Öcalan’a helal etmiyorum. Hakkımı onun çizgisine, onun yanlışlarını bile bile bu halkı savaşa atanlara helal etmiyorum.
1990’lardan sonra üç kuşak Kürt, Bağımsız Kürdistan kurmak için PKK’ye katıldı. Bende bu kişilerden biriydim. Gençliğimi, okulumu, uğruna ölecek kadar sevdiğimi annemi, ailemi, sevdiğim kızı, bıraktım.
Çocukluğum Erivan radyosundan kısık sesle Kürtçe şarkılar dinlemekle geçti. 1980’lerde ise yatakların altına gizlediğimiz Şıwan Perwer şarkılarındaki “Kine Em- Kurdin Em” sözlerine aşık oldum.
Diyarbakır zindanlarındaki işkencelere karşı direnişin hikayeleri ile öfkemiz büyüdü. 1988’de Halep katliamında ve 1991’deki Büyük Raperinde Kuzey Kürdistan’a geçen Güney Kürdistan halkını görmek ise çok farklı bir ruh kazandırdı. Gördüğümüz hem Güney Kürdistanlıyı Peşmerge sanıyorduk. Onların şahsında tüm parçadaki Kürtlere ve silaha sevgim büyüdü. 1992 serhildanlarında panzerlere ve mermilere karşı “Bıji Kurdistan, bimre koledar” sloganı atıyorduk. Ünversiteye başladığımız zaman okuldaki eylemlerde, “Vê bîyne, vê bîynê PKK ji mere devlet bîyne” şarkısı ile halay çekiyorduk. Neredeyse tüm 70 ve 80 doğumlular Kuzey Kürdistan’da bu aşamalardan geçti. Madem Güney’de de bir federasyon kurulmuştu artık silaha sarılma vakti diyerek “gerillaya katıldım”. Benim gibi binlerce kişi o dönem “Kürdistan’ı kurmak için” Amed, Botan ve Dersim’de ölmek gerektiğine inandı ve katıldı.
Biz o zamanlar Abdullah Öcalan’ın değişmez lider olduğunu bile bilmiyorduk, doğru dürüst bir resmini bile görmemiştik. Biz sadece Kürdistan’ı kurmak için Gerillaya geldik. Bize ilk eğitimde “siz sömürgeciliğin kişiliğini taşıyorsunuz, kişilik intiharı yapın” dendi. Aile, aşiret, kabile toplumda gördüğümüz her şeyin kötü olduğu söylendi. Öğrettiklerine göre Kürdistan tarihinde hiç iyi bir şey olmamıştı. Bizim büyük saygı duyduğumuz her kesin kötü olduğu söylendi. Kürdistan tarihinde gerçek tek vatansever Öcalan’dı. Şeyh Said ajandı, Qazi Muhammed zavallıydı, kandırılmıştı, Mele Mustafa Barzani İsrail için çalışıyordu. Qasimlo vb gibi isimler küçük burjuvaydı, vatansever değildi. Şaşırıyorduk ama koskoca PKK bize yalan söylemez diyerek kabul ediyorduk.
1995’te Güney Kürdistan’a geldik. Peşmerge karakoluna karşı eylem yapmamız istendi. Ya bunlarda Kürt, Saddam zulmünden yeni kurtulmuşlar diye karşı çıktık. Bize dendi ki “siz bilmiyorsunuz bunlar ilkel milliyetçi, bunlar bağımsız Kürt devleti istemiyor, bunlar küçük bir özerklik istiyorlar, bunları yok etmezsek Kürdistan kurulmaz” dendi. Kabul ettik.
PKK büyük Kürdistanı kuracak diye Metina’da Peşmergelere silah sıktık. Barzan’a gidip köyleri yaktık. Bir arkadaşım “ya bunlar Saddam’ın Enfal’de öldürdüğü Kürtler değil mi, kurtulanları biz niye öldürüyoruz” dedi. Ona “bunlar İsrail ile beraber Kürdistan’ı engelliyor” dendi.
Öyle olsun dedik, yaktık…
Kuzey’de aç kaldık, karda kaldık. İnsanlar yanı başımızda “slogan atarak” bombasını patlattı, parçalandı. Gömemedik. Öcalan çıkıp bize “siz düşkünsünüz, yemek için köye gidiyorsunuz, siz şehit bile değilsiniz” diyordu. “Başkan söylüyorsa doğrudur” deyip sustuk.
Tüm bu 90’lar boyunca düşmana teslim olmamak için bedenini patlatan insanlar gördüm. Ve birdenbire 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye götürüldüğünü duyduk. Öcalan elbette ki Mazlumların çizgisinde direnecekti. Fakat şok geçirdik Öcalan “devletime hizmet etmek istiyorum” dedi. Bedenini patlatan gencecik kızların gösterdiği cesaretin onda birini göstermedi. Başka biri yapsa “hain” diyeceğimiz sözleri Öcalan söyledi. Ve bu kez de bize “Siz anlamıyorsunuz, başkan klasik tarzda direnmiyor” dendi.
Gördüm ki Öcalan işkencede direnen bir milisin gösterdiği direnişi gösteremiyor. “Benim kadar direnemeyen biri neden benim başkanım olsun” dedim.
1999 geri çekilmesinde kar var kış var, öncülük yapacak kimse yok bize Güney Kürdistan’a geri çekileceğimiz söylendi. “İmha oluruz” dedik. Önderliğin talimatı dendi.
Güney’e geldik 2001 yılında bir gece aniden bize “YNK gerillaları ile savaşacağımız” söylendi. Neden? Çünkü Öcalan Türk devletine PKK’nin kendisini dinleyeceğini ispatlamak istiyordu, talimat oradan gelmişti. Çıkıp 200 YNK peşmergesini şehit ettik. Onlarca arkadaşımız şehit düştü.
1990’larda özgür ülke kurmak için yola çıkan Kürt gençleri artık “benim annem Türk” diyen birinin elindeki bir milis yapıya dönüşmüş, istendiği zaman çıkıp sağa sola mermi sıkıyordu. 1990’ların o pırıl pırıl gençleri işte böyle heba edildi.
Öcalan 27 Şubat tarihli mektubunda “1990’lar sonrası savaş gereksizdi” dedi. O zaman 1990’lar boyunca neden bu kadar köy yakıldı, on binlerce Kürt göç etmek zorunda kaldı, neden Kürde silah sıktık, neden 30 bin insan o dönem öldü? Öcalan zahmet olmazsa çıkıp bunu söylesin.
Madem savaş gereksizdi. O zaman neden Öcalan 2002’de yine savaşın başlamasını istedi ve 2004 1 Haziran’ında neden yeniden savaş başlatıldı. O tarihten sonra da en az 20 bin Kürt genci öldü. Neden?
Madem savaş 1990’da kaybedilmişti. O zaman Öcalan neden 2013 yılında çıkıp “Özerk yönetim ilan edile bilir, bir günde 50 bin Kürt öle bilir” dedi ve hendeklerde 11 Kürt şehrini ve iki bine yakın gerillayı Türk ordusunun önüne attılar. PKK bunun hesabını vermek zorundadır. Öcalan bunun hesabını vermek zorundadır. 50 bin cenazenin kanı Öcalan’ın ellerindedir.
PKK’nin 41 yıllık savaşla ne kazandığını biri bize somut olarak söylemelidir. “Kürt kimliğini kabul ettirdik” sözü bir yalandır. Biz daha hiç PKK’nin adını duymadan önce de Kürt’tük, Kürdistan’ın sömürge olduğunu biliyorduk. Bizim Kürtlüğümüzün Öcalan’la hiçbir alakası yoktu ve hala da yoktur…
PKK başkanıyken bir savaşı kaybetmiş Öcalan’ın bu kez Kürt Halk n önderi olduğu fikri bir yalandır. Öcalan’ın hiçbir Kürt ve Kürdistan merakı yoktur. O sadece kendi egosunu tatmin etmek isteyen bir paranoyaktır. Kendi kişiliğini büyütmek ve kendini yüceltmek için binlerce Kürt gencini ölüme sürüklemiştir. Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Ali Haydar Kaytan başta olmak üzere PKK yöneticiliği yapan isimlerde bu Kürt karşıtı çarkı çevirmiştir.
Ben silah bırakılmasını can gönülden istiyorum 41 yıllık savaş bitsin. Gençler amacı olmayan bir savaş için ölmesin. Halk savaş nedeni ile boşaltılan köylerine dönsün. Ama açık ve net olarak söylüyorum. Kürdistan’da hiç kimse Kürdistan meselesinden daha büyük değildir. Ben Öcalan’a ve Öcalan severlere hakkımı helal etmiyorum. 50 bin Kürt gencinin kanı da helal olmasın.
Bu mektup Darka Mazi’ye gönderilmiştir. Kişi kendi isminin gizli kalmasını istediği için yayınlanmamıştır.