17 Temmuz günü Devlet Bahçeli’nin talimatı ile Diyarbakır’daki Amed Surlarına MHP’nin bayrakları ve Devlet Bahçeli’nin resmi asıldı. Aslında sıradan görünen bu olay Kürtler içindeki siyasi ve toplumsal değişim anlamak açısından oldukça önemli bir işarettir. Çünkü, bir zamanlar MHP’li siyasetçiler Diyarbakır’a giremiyordu. Ne oldu da şimdi Kuzey Kürtlerinin başkent dediği Amed’de Diyarbakır’da MHP bayrakları asıla biliyor?
Bunu anlamak için öncelikle MHP’nin kısa bir tarihine bakmak gerekiyor.
1969 yılında Türk ordusunda Albaylık yapan Alparslan Türkeş tarafından kurulan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi kuruldu. Aşırı milliyetçi, sağcı, muhafazakâr ve neo-faşist olarak bilenen parti bir kez isim değiştirdi ve son olarak Milliyetçi Hareket Partisi ismini aldı. MHP her ne kadar bir parti dense de bir partiden daha fazlasıdır. Hiçbir zaman tek başına iktidar olmadı fakat her zaman Türk siyaset tarihinde belirleyici bir rol oynadı. Birçok silahlı milis yapısı olan, mafya ile bağları güçlü, karanlık yönü vardı ve yüzlerce Türk ve Kürt devrimciyi katleden bir yapıydı. Maraş katliamını yaptırdı. Her zaman devlet siyasetinin bir uzantısı olarak hareket etti ve Türk derin devletinin bir parçası oldu.
MHP bu yönüyle Kürtlerin, Alevilerin ve Türk solunun ortak düşmanı görüldü. Kürtler bunun için her zaman MHP’ye karşı tavırlı oldular. MHP’nin manevi lideri Alpaslan Türkeş 1975 yılında Başbakan Yardımcısı iken Diyarbakır’a gelerek bir miting yapmak istedi. Medyaya “Küçük Moskova’ya gidiyorum” diye açıklama yaptı. Kürt gençleri Siverek’ten, Silvan’dan, Ergani’den, Batman ve Malatya’dan Diyarbakır’a geldi ve Alpaslan Türkeş’in şehir içine girmesini engelledi.
Alparslan Türkeş’i engelleyenler kimlerdi, biliyor musunuz? Türk faşistini engelleyenler Kawa, Kürdistan Devrimcileri, Rizgari, DDKD, KUK’tu. O zaman daha PKK’liler yoktu. Peki eyleme öncülük yapanlar içinde kimler vardı? Kawa lideri Ferit Uzun en başta askerle çatışanlar arasındaydı. Ferit Uzun üç yıl sonra 22 Kasım 1978’de PKK tarafından katledildi. Erip Karahan vardı o da DDKD ve KDP-Türkiye’nin liderlerindendi. Vedat Aydın ise Türk devleti tarafından katledildi. Ne kadar ilginç değil mi? Alpaslan Türkeş’i Diyarbakır’a almayanların bazılarını PKK bazılarını da Türk devleti katletmiş.
Alparslan Türkeş 1995’te tekrar Diyarbakır’a girmek istedi. Kaynaklara göre 2000 asker tarafından korundu. Bir kamyon kasasında 15 dakikalık bir konuşma yapıp, şehri hemen terk etti.
50 yıl sonra ise MHP’nin bayrakları Diyarbakır’da rahat rahat asılıyor, üstelik Surların üstüne asılıyor. Hakkari’de bir düğünde şarkı çalınıyor, “Öcalan ve Bahçeli’nin” adı beraber telaffuz ediliyor. Şırnak’ta bir parka Devlet Bahçeli adı veriliyor. Bazıları bunu demokrasinin gereği gibi göre bilir. Ama hayır bu demokrasi değil. Bu Kürt halkının geldiği veya getirildiği bir dejenerasyon noktasıdır.
PKK’nin bir iddiası var, diyor ki: “Bizden önce Kürtlük bitmişti, biz Kürtleri yeniden dirilttik”. Oysa ki tarihe bakınca pek öyle olmadığı çok iyi görülüyor. Kürtler PKK’den önce bir kat daha radikaldi ve Kürtçüydü. Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin Kürt sosyolojisinde onarılması zor bir yara açtılar, Kürtlerin milli bilincine büyük bir darbe vurdular. Öcalan’ın özellikle de 2000 sonrası İmralı’da yazdığı kitapları 25 yıldır Kürt halkına bilinçli biçimde empoze ediliyor ve Kürtler “milli kimliği zayıflatılıp, Türkiye kimliğinin bir parçası olacak kıvama getirilmeye çalışılıyor”. Öcalan’ın son yaptığı ve Kürtleri yok saydığı çağrılar da bununla ilgilidir.
Öcalan’ın idam cezasını engelleyen yasayı onaylayan Devlet Bahçeli’dir. Öcalan kurucu üyedir diyen Devlet Bahçelidir. Ve Devlet Bahçeli’nin resmini Diyarbakır’a astıracak siyasal ortamı yaratan PKK’dir. Olay bu kadar basittir, siyasi cümlelerle desteklemeye gerek bile yoktur.
Maalesef ki Kuzey Kürdistan halkı bu gerçeği bile göremeyecek veya görse bile savaştan bezdiği için sesisin çıkaramayacak pozisyondadır.