PKK’nin ‘Silah Bırakma’ Kararı Ve Yapılması Gerekenler

PKK'nin'Silah Bırakma' Kararı Ve Yapılması Gerekenler

Bazı olaylar vardır; ne karşı çıkılabilir ne de gönül rahatlığıyla onaylanabilir. Bu tür olaylar genellikle dışımızda gelişen, düşüncelerimizi/amacımızı yansıtmayan ve bizi temsil etmeyen güçler arasında gelişen olaylardır. Mevcut duruma göre biraz daha iyi olan bu tür olaylara verilebilecek en iyi örnek, 2010 yılında yapılan ve Anayasa değişikliğini içeren referandumdur. Hem Türkiye’deki demokrasi güçlerini hem de Kuzey Kürdistanlı Kürd oluşumları “yetmez ama evet” tutumuna sevk eden etken, değişikliklerin yarattığı umut ve heyecandan çok eskiye/statükoya olan tepkiydi. Mutlak yanlışa, en kötüye karşı oluşan haklı tepki, değişimden yana olanları “kötünün iyisine” şartlı da olsa evet demeye zorladı.

PKK’nin “silah bırakma” kararını da bu değerlendirmeler ışığında ele almak gerekiyor. Çünkü olabilecek en kötü durum yaşanıyordu. Kürd gençlerinin, “silahlı mücadele” gerektirmeyen ve legal alanda herkesin rahatlıkla dile getirebildiği/getirdiği “Demokratik Özerklik/Demokratik Türkiye” için ölüme gönderilmesinden daha kötü bir durum olamazdı. Hele hele “karşı taraf” olarak görülen ve öldürülen askerlerin de halktan insanlar olması, hatta ölen askerlerin bile Kürd olması ve devletin/egemenlerin saltanatları için onları ölüme tereddütsüz gönderebildiği gerçeği dikkate alındığında danışıklı kirli savaşın anlamsızlığı bir kat daha artıyor.

PKK’nin silah bırakması, amaçsız savaşın sona erecek olması Kürdler açısından olumludur ve bu noktada Kürdlerin bir itirazı olmaz/olmamalı; çünkü çatışma/savaş ortamının yarattığı belirsizlikten/karanlıktan yararlanan karşıt güçlerin(!) Kürdistan’daki dinamikleri birlikte yok etmesi, Kürdleri, çirkin ve anlamsız kirli savaşın en büyük mağduru yapıyordu.

Esas itibarıyla devlet bölgedeki olası jeopolitik kırılmalara karşı iç cephesini kurmaya çalışırken, yıllardır korumaya alarak akladığı Abdullah Öcalan’ı da sürece dâhil ederek onun kişisel pazarlık gücünü arttırmaya yönelik olan bu “çatışmasızlık” kararı, içerdiği gizli hesaplara karşın olumlu bir adımdır. En azından insanlar ölmeyecek.

Devletin Öcalan üzerinden Kürdistan halkının haklı taleplerini yok sayan politikalarını boşa çıkarmak ve Kürdistan’daki dinamikleri yok etmesine fırsat vermemek için yapılması gereken şey, “çatışma” ortamını tamamıyla ortadan kaldıracak adımlar atmaktır…

Kürdistan halkının Ulusal-Demokratik haklarının elde edilmesine hiçbir katkısı olmayan, dahası bu hakların elde edilmesine karşı en ilkel tutumu takınan ırkçı/Kemalist sistemin devamına katkı sunan bu anlamsız savaşın bitmesi için atılması gereken gerçekçi adımlar olduğunu düşünüyoruz:

Bu adımlar;

1-PKK’nin silahları tamamen bırakması…

2-Gerillanın rencide edilmesine ve Devletin “zafer” ilan etmesine izin vermemek için, Türkiye veya başka birileri yerine silahların Kürdistan Hükümetine teslim edilmesi…

3-Kürdistan Hükümetinin silah bırakan gerillalara güvence vermesi ve gelecek kaygısı taşımalarının önüne geçmesi…

4-Gerillanın Türkiye’ye gelerek yargılanması veya Öcalan’ı koruma görevi verilerek resmi milislere dönüştürülmesine izin vermemek için, ilk etapta Kürdistan Hükümetinin güvencesinde Güney Kürdistan’da sivil yaşama geçmesi…

5-Gerillalar içinde zamanla Kuzey Kürdistan’a dönecek olanlar/dönmek isteyenleri için uygun koşulların yaratılması…

Bu gerçekçi adımların atılması, hem yaşanan çirkin savaşa son verecek, hem devletin Kürdistan halkının haklı taleplerini silahla bastırma/yok sayma politikalarını işlevsiz kılacak, hem de demokratik zeminde ulusal talepler daha kararlı bir şekilde dillendirilebilecektir. Bu adımlardan sonra tüm Kürdistanlılar bir bütün olarak Ulusal-Demokratik taleplerini haykırabilecek ve devleti bu noktada köşeye sıkıştıracaktır. PKK’nin yarattığı gerekçeler ortadan kalktığında devletin inkarcı, küstah ve ırkçı yaklaşımı devam ettirmesi olanaklı olmayacaktır.

PKK’nin ‘silahları bırakma’ kararında birçok hesap olsa da Kürd muhalefetinin PKK’den farklı bir tutum alması ve sivil toplum örgütlerinin az da olsa sivilleşerek PKK’yi çekingen bir tarzda da olsa eleştirmeye başlamasının da rolünü göz ardı etmemek gerekiyor.

Bu nedenle;

PKK’nin politikalarına hizmet etmek yerine onu eleştirerek/tepki göstererek değişime zorlamak;

PKK politikalarının parçası/onaylayıcısı olmak yerine yeni ve özgün politikalar üretmek;

PKK-DEVLET ikilemini aşıp alternatifler/üçüncü seçenekler yaratmak;

PKK’yi eleştirirken devletin çirkin yüzünün görülmesine engel olmamak ve bu çirkin savaştan birincil derecede sorumlu olanın devlet olduğunu unutmamak/unutturmamak gerekiyor. PKK’ye mahkûm ve onun politikalarının bir parçası olmadığımız zaman gerçek anlamda devlete yönelebiliriz…

Süleyman Akkoyun

Diğer Haberler