Rojin Kabaiş ve Sessiz Kalan Adalet

Rojin Kabaiş ve Sessiz Kalan Adalet

Rojin Kabaiş’in kaybolması ve ardından yaşananlar, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin, yoksulluk ve toplumsal eşitsizliğin çarpıcı bir örneğini teşkil etmektedir. Van’da kaybolduktan 18 gün sonra cansız bedenine ulaşılan Rojin’in otopsisinde, bedeninde iki farklı erkeğe ait DNA tespit edilmiştir. Bu bulgu, intihar süsü verilerek örtbas edilmeye çalışılan vahşi bir cinayeti ortaya koymaktadır. Ancak Rojin’in babası Nizamettin Kabaiş, yoksul ve Kürt bir aileye mensup olmaları nedeniyle tüm kesimler tarafından yalnız bırakılmış ve adalet mekanizması bu dosyada etkin bir rol oynamamıştır. Devletin adaleti şaşabilir, ancak toplumsal vicdan ve hukukî adalet, Rojin’in hakkını savunmaya devam edecektir.

Rojin’in yaşam öyküsü, Türkiye’de genç kızların eğitim hakkı için gösterdikleri çabaları ve ailelerinin fedakârlıklarını da gözler önüne sermektedir. Kendi çabasıyla üniversiteyi kazanan ve durumu kısıtlı olmasına rağmen başka bir şehre giderek eğitimini sürdürmek isteyen bir genç kızın hayatının, sistemin yetersizlikleri ve toplumsal ihmaller yüzünden sonlandırılması, hem bireysel hem de toplumsal bir trajedidir. Baba Nizamettin Kabaiş’in çığlığı, sadece kişisel bir acıyı değil, kadına ve çocuğa yönelik toplumsal bir sorumluluğu da temsil etmektedir. Rojin’in sesi olmak, adaletin sağlanmasına katkıda bulunmak ve toplumsal vicdanın harekete geçmesini sağlamak anlamına gelmektedir.

Türkiye’de sokaklar kadınlar için güvenli değildir; kadınlar ekstra tehlike altındadır. Mağdur, fakir veya Kürt bir aileden geliyorsa; medya desteği yoksa ve katiller güçlü veya zenginse, suçluların kimliği çoğunlukla açığa çıkmaz. Açığa çıksa bile ceza alması, mevcut adalet mekanizmasının zaafları nedeniyle çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu durum, toplumsal eşitsizlik, etnik ve sınıfsal ayrımcılık ile adalet eksikliğinin kadın ve çocuklar üzerindeki etkilerini dramatik biçimde ortaya koymaktadır.

Bir yanda tüm medya gücünü yönlendirebilen aktörler, diğer yanda yapayalnız bırakılmış bir Kürt kızı ve fakir bir babası vardır. Bu devlet, Kürt bir aileye karşı hep ayrı davrandı. Rojin bizim evladımız değil mi? Rojin’e ses olun! Rojin, sadece bir aileye ait değildir; toplumun her kesimi için bir evlat, kardeş ve komşu olarak ortak bir sorumluluk nesnesidir. Onun katledilmesi, toplumun vicdanına ve adalet duygusuna yönelik bir çağrı niteliği taşımaktadır. Kadınların ve çocukların güvenliği, mağdur ailelerin haklarının korunması ve şiddetin açığa çıkması, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Rojin’in babasının mücadelesi, sessiz kalınamayacak bir hak arayışını temsil etmekte, topluma adaletin ve insan haklarının savunulmasının önemini hatırlatmaktadır. Bu noktada bölge baroları ve siyasal parti temsilcilerinin yanı sıra, bölgede iktidar olan DEM Partisi’nin de Rojin ve ailesinin yanında durması, davanın görünürlüğünü artırmak ve adalet mekanizmalarını harekete geçirmek açısından kritik öneme sahiptir. DEM Partisi’nin sessizliği, yereldeki siyasi sorumluluğu yerine getirmemesi olarak değerlendirilebilir ve bu durum toplumsal vicdan açısından ciddi bir eksikliktir.

Bu vakada ortaya çıkan gerçekler, kadına yönelik şiddet, yoksulluk, Kürt ve güçsüz ailelerin sesi olamaması ve devletin adalet mekanizmalarındaki aksaklıkların kesişim noktasını göstermektedir. Rojin’in yaşadığı trajedi, toplumsal duyarlılığın artırılması, kadın ve çocuk güvenliğinin sağlanması ve adalet mekanizmalarının etkin kılınması gerekliliğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Her kayıp, her sessizlik, adaletsizliğin ve şiddetin devamına zemin hazırlar. Bu nedenle toplumsal sorumluluk, Rojin’in ve onun gibi mağdurların sesi olmakla, adaleti savunmakla ölçülmelidir.

Türkiye’de feminist dernekler ve siyasi partiler, belirli olaylarda binlerce insanı hızlı şekilde bir araya getirebilmektedir. Ancak Rojin Kabaiş örneğinde, özellikle Kürt ve yoksul bir ailenin çocuğu söz konusu olduğunda, bu toplumsal aktörlerin sessiz kalması, çifte standartı gözler önüne sermektedir. Etnik ve sınıfsal ayrımcılık, medyatik görünürlük farkı ve siyasi ilgi farklılıkları, mağdurların haklarının eşit şekilde savunulamamasına yol açmaktadır. Rojin’in sesi olmak, sadece bireysel bir hak arayışı değil, aynı zamanda bu çifte standartları görünür kılmak anlamına da gelmektedir.

Kadınlar yaşasın, çocuklar korunmuş olsun, adalet sağlansın; Rojin’in ve diğer mağdurların hesabı sorulana kadar toplumsal vicdanın sesi susturulmamalıdır. DEM Partisi ve diğer yerel siyasi aktörler, sorumluluklarını yerine getirerek Rojin’in ve ailesinin yanında durmak zorundadır.

Hüsamettin TURAN

Diğer Haberler